Umut Özbağcı / CEO
Nasıl Bir İK programımızın bu haftaki konuğu Datassist CEO’su Umut Özbağcı. Umut bey ile İstihdamda Küresel Soğuma hakkında konuştuk.
İstihdamda Küresel Soğuma tam olarak neyi ifade ediyor?
İstihdamda küresel soğuma hakkında kısa bir çerçeve çizelim. Tüm dünyada enflasyonist bir dönem yaşandı, yaşanıyor. Bu dönemin arkası ise resesyon, yavaşlama, durağanlaşma vb. Bir beklenti ile karşılanıyor. Bunun hem piyasalara hem topluma, yani sosyoekonomik olarak topluma geri dönüşü nasıl olacak? Kapitalizm krizler ve büyüme dönemleri döngüsü içerisinde ilerliyor. Aslında makro çerçevede stabil bir şekilde o döngü tamamlanır, tekrar başa dönülür, bir sonraki döngü beklenir. Peki bu böyle devam edecek mi? Yoksa bir parça da olsa eski hikayeden sapmalar ve değişiklikler mi var sorusundan ortaya çıktı küresel soğuma konusu. Hem ekonomik, hem toplumsal, hem de teknolojik baskılar küresel olarak istihdamı soğutacak bir döneme girişi işaret ediyor olabilir mi? Ve dolayısıyla bu kez yakalandığımız döngü, çıkışı ve çözümü itibariyle daha öncekilerden negatif ayrışabilir mi? Aslında bu sorunun peşine düşüyoruz.
“Bir Hafta Sonuna Sığmayacak Büyüklükte Bir Ödev“
Globalde ve Türkiye’de ekonomik krizler bu kez farklı olacak neye işaret ediyor?
Yine tıpkı eskiden olduğu gibi kriz, parasal sıkılaşma, enflasyon düşüşü ve büyüme döngüsü ile standart bir kriz denerek geçilecek bir dönem yaşıyor olabiliriz. Ancak yine de bugün farklılık yarattığını düşündüğümüz bazı bileşenlerin, önceki krizlerden ayırt edici unsurlar olduğunu vurgulamak önemlidir. Örneğin, yapay zekâ teknolojisi bu bağlamda dikkate değerdir. Bu global bir risk. Ama daha spesifik bir soru örneğin şu olmalı, Amerika’da istihdam verisinin ifade ettiği anlamlar ve çıkarımlar ile Türkiye’de istihdam verisinin ifade ettikleri aynı mı? Bana sorarsanız asla değil. Bambaşka iki konu gibi bakmalıyız. Çünkü ABD neredeyse tamamı enterprise denilebilecek şirketleri içeren bir veri seti ile bu konuya bakıyor. Zaten tarım dışı istihdam üzerine veriler ile bu öngörüleri geliştiriyorlar. Dolayısıyla tarım dışına baktığımızda da kalanının neredeyse tamamı kurumsallaşmış durumda. Türkiye’de toplam işletmelerin ne kadarı kurumsallaşmış işletmeler? Bizdeki istihdam verisi kurumsallaşmaya ilişkin en ufak bir bilgi sağlıyor mu? Dolayısıyla Türkiye’de bir istihdam rakamı verdiğimizde bunun kompozisyonuyla Amerika’da verilen rakamın kompozisyonu asla bağdaşmıyor.
Türkiye’de ekonomik krizlerle istihdam arasında nasıl bir ilişki var?
Bir ekonomik kriz tespiti yapıyoruz. Yani kriz hangi fazda? Düşündüğümüzden bağımsız atlatmakta mıyız, atlatıyor muyuz, atlattık da düzlük süreci yani o plato sürecinde miyiz? Bana sorarsanız henüz dibi görmedik. Türkiye’nin geçmiş krizlerine baktığımızda krizin dip noktaları ile istihdam arasında ilişkilenen noktalar var. Piyasayı durdurmanız gereken, soğumayı yaratmanız gereken bir an var. Bunu nasıl yapıyorsunuz? Faizleri yükselterek piyasada belli bir soğuma yaratıyorsunuz. Bu da istihdamın büyümesinde azalma etkisi yaratıyor. Bu, aynı dönemde büyümenin düşüşünden daha küçük bir azalma. Yani istihdam, büyüme verisinden daha az düşüyor. Bu da âtıl istihdamı oluşturuyor. Türkiye rakamlarında geçmiş krizlere baktığımızda 10 birim küçülen ekonomik büyüme, 7 birim küçülen istihdam gibi bir oran görüyoruz. Aşağı yukarı 3 birim âtıl bir istihdam olduğunu varsayabiliyorsunuz. Bu neden oluşuyor? Toparlanmayla beraber özellikle üretim sektörleri için düşünün, bir an evvel üretimi artırıyor olmamız lazım. Dolayısıyla âtıl istihdamı hâlâ bir parça üzerimizde tutarak istihdamı tamamen değil bir parça soğutuyoruz. Bu âtıl istihdam eğer büyümeyle ilgili kası geri kazanmak üzerine üretime dönüştürülmezse istihdamın kompozisyonu değişiyor. Dolayısıyla da her bir kriz bu krizle beraber genişleyerek alan kazanan bir istihdam problemine dönüşüyor. En büyük problem önümüzde. Çalışabilir iş gücümüz var. Bu çalışabilir iş gücünden bir verimlilik baskısı altında doğru faydalanmakla ilgili bir görevimiz de var. Ama Dünya daha az ve öz istihdamla daha büyük bir değer yaratmak gibi bir döngüyü fiyatlıyor. Yapay zeka ve otomasyon ile artan verimlilik baskısı bu konunun işaret fişeği diyebiliriz. Bu ödev zor, bir hafta sonuna sığmayacak büyüklükte bir ödev.
“Bir bilinmezlik alanı var”
Pandemi ile birlikte başlayan iş gücünün korunmasından biraz bahseder misiniz?
Önümüzdeki dönemde, istihdamın kavramsal çerçevesinin değişeceği ve yeni metodolojilerin uygulanmaya başlanacağı öngörülüyor. Yani istihdam dediğimiz şey bugünkü anlamındaki istihdamı ifade etmeyen bir hale gelecek. Örneğin, Gig Ekonomisi’nin yükselmesi, klasik sosyal güvenlik odaklı iş gücü kazanımının yerini daha vergi odaklı bir yaklaşımın alması durumunda, bu durumu hâlâ istihdam olarak mı adlandıracağız, yoksa üretkenliğe odaklanan yeni bir yapı olarak mı önümüze koyacağız? Burada temel önlem, kavramları iyice düşünerek, anlamlarını doğru bir şekilde belirlemek ve uygun bağlamlarda kullanmaktır. Örneğin, “job creation” (iş yaratma) kavramı, ilk bakışta rahatsız edici gibi görünebilir; ancak kapitalizm bunu bekliyor. Bu dünyaya neden geldiğimizle alakalı insani bir anlam arayışımız zaten varken; kriz gördük, pandemi gördük ve daha birçok lokal problem gördük. Bir de bunun üzerine Yapay zekâ ve otomasyon baskısı. Derken iş gücüne talebin ani bir soğuma fazına geçmesi… Eskisi kadar job creation olmayan, dolayısıyla da biz arz etsek de taleple karşılanamayacak bir işgücü oluşmaya başlıyor. Bunu nasıl yöneteceğiz, bunun içinden nasıl çıkacağız? Bir bilinmezlik alanı varsa o da tam olarak işte bu.
Global’deki istihdamın azalması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sosyal refah doğası gereği maliyetli bir şey. Kendi kendini rejenere edebilecek, tekrar yaratabilecek bir durum oluşabilmesi için tek beklentisi büyüme. Bazı şeyler aynı anda olamıyor. Aynı anda olamayan şeyleri de bir kompozisyon içine sığdırmak istediğinizde toplu bir başarısızlık yaşanıyor. Avrupa merkezli o sosyal devlet, örneğin Almanya, gelirlerin önemli bir bölümünü Çin’den elde ediyor. Çünkü pazar orada. Üretmekle pazara sunmak arasındaki fark ve bunun hem lojistiği hem optimum üretim metodolojisini doğru yerde kurgulayıp, maliyeti doğru yönetip götürdüğünüz pazarda para kazanacaksınız. Kendi büyüme hikayenize yatırım yapacaksınız. Fikir ve üretim zaten ayrışmıştı. Çin artık hem tasarlayan (hayal eden, fikir üreten), hem üreten, hem de bu üretimi karşılayan Pazar konumunda. Çin’de olası bir resesyon herkesin aklında dev bir soru işareti yaratıyor.
“Çocuklarımızın ne iş yapacağı hakkında bir fikrim yok”
Yapay zekanın gelişmesi ve nüfusun yaşlanması iş gücünde nasıl bir problem yaratacak?
Klasik sanayileşme teorileri üzerine birçok yerden konuşabilirsiniz. Ama kapitalizmi çok da felsefi bir yerden ele almayarak gündelik hayatımıza etkisiyle söyleyeyim. Benim 5 yaşındaki kızım ileride ne iş yapacak? Bunun için bugünden hangi bilgiye, hangi yetkinliklere ihtiyacı var? Hiçbir fikrim, öngörüm yok. Bir öngörüm olsun diye bir şeyler okuyorum, okuduklarımla daha da karışıyorum. Daha yakın zamana ilişkin birtakım kehanetler ortaya koymaya çalışıyoruz. Bir kısır döngüye giriyoruz. Ancak sonunda şöyle bir gerçeklik var, eğitim sistemimiz. Bu eğitim sistemi zaten kapitalizmin üretim metodolojisi ortaya çıktıktan sonra her anlamda bu sisteme uygun birey yaratmak üzere evrimleşmiş bir şey. Eğer istihdam değişecekse eğitim de değişmeli diyoruz. Bu kolay çıkarım. Ama istihdamda tam olarak neyin nasıl değişeceğine dair bir fikrimiz yok. Dolayısıyla değişecek o eğitimden ne çıkmasını beklediğimizi de bilmiyoruz.
Yani kriz, büyüme, istihdam ilişkilerini de içeren o büyük tezin bir ucu çökmüyor, tez topyekûn değişiklikle karşı karşıya. Yaşlı nüfus artıyor, bu bir yandan da bir işi işaret ediyor. Bakım hizmetleri. Hayatımızdaki fazlara göre herkesin sürekli yapmak istemeyeceği bir iş. Ben havalimanında yolcu karşıladım, müzik yaptım, tiyatro yaptım, kitap da sattım. Şimdi Datassist’te çalışıyorum. Ama 40-50 yılları bulması beklenen bir kariyer 6 ay ile 2 yıl arasında deneyim aralıklarıyla doldurmak için çok uzun. Büyük sorular, büyük boşluklar var önümüzde.
“Karşınıza ne çıkacağını bilirseniz bunu yönetmek için bir gücünüz olur”
Türkiye’de her yıl sonunda istihdam piyasasını ilgilendiren bir regülasyon konusu mutlaka oluyor, yine bir bomba haber olacak mı?
Biri patlatmaya kalkarsa bomba çok. Mayınlı arazi gibi. Ama hangisi, kime nasıl tesir eder buna bakmak lazım. Örneğin 45 saatlik çalışma süresinin 40 saate düşmesi durumu. Kurumsal beyaz yakalıları istihdam eden işverenler için söylüyorum. 45 olmuş, 40 olmuş kimin umrunda, kimi ilgilendiriyor? Mavi yakalı çalışan grupları olan işverenler için ise bambaşka bir maliyet olasılığı demek bu. Fazla mesai çarpanlarının bu beş saat için ekstra olması, ayda toplam maliyeti yüzde 6 buçuk ila yüzde 12 arasında artırabilir. Zaten devam eden bir maliyetiniz var. Bunu yönetmek zorundasınız. Krizden dolayı alım yapmayı durdurduk diyelim. Büyümüyor çünkü. İçeride de büyüme olmadığı için âtıl istihdam var, üretimi de yavaşlattığımız bazı fonksiyonlarımızın olduğunu varsayalım. Bu âtıl istihdamdan nasıl faydalanacağımızı bilemediğimiz bir döngüde bütçeye dair öngörülerimizin çok sağlam olması lazım ki bu işin altından kalkalım. Bütçeye dair öngörülerimiz ne? Asgari ücret ne kadar olacak, döviz kuru ne kadar olacak, büyüme nasıl olacak? Biz Datassist olarak iş ortaklarımızla ve müşterilerilerimizle 2025 tahmini parametrelerini paylaştık. Orada 2025 asgari ücretini yüzde 25 artış senaryosuyla paylaştık. Yani 25.000 TL brut Asgari ücret. Önce bir ses gelmedi, sonra sesler gelmeye başladı. Çalışan tarafında beklentiler yüzde 40’ı geçmiş durumda. Bunu nasıl yöneteceksiniz? Ben de şunu söylüyorum. Her şey yönetilebilir. Karşınıza ne çıkacağını bilirseniz bunu yönetmek için bir gücünüz, bir güdünüz, bir amacınız olur. Önünüze bir durum koyarsınız. Bir an evvel yapılması gereken birilerinin bu iletişimi bir an evvel başlatması. Çünkü işverenleri böyle bir ekonomik döngüde kendi haline bırakmak, onları kaderine terk etmek pazara kalıcı hasarlar verebilir.
Umut Özbağcı Nelerden İlham Alıyor?