Nasıl Bir İK programımızın bu haftaki konuğu Bupa Türkiye Strateji ve Transformasyon Genel Müdür Yardımcısı Ebru Keskin Kulalar. Ebru Hanım ile çalışan deneyimi hakkında konuştuk.

Ayşe Nazmiye Uça: Öncelikle şuradan başlamak istiyorum, neden strateji ve transformasyon?

Ebru Keskin Kulalar: Strateji ve transformasyon aslında birbiriyle bütünleşik iki kavramdır; bir şeyin stratejisini yarattıktan sonra onun devamlı gelişimini sağlamak için onu dönüşüm evrenine sokmanız gerekir. Dolayısıyla, strateji ve transformasyon ayrı iki farklı olgu gibi görünse de birbirini bütünleyen iki kavramdır. İnsan da bu kavramların tam ortasında yer alıyor.

“Çalışma hayatında mutlu olmayı ve değerli hissetmeyi istiyoruz”

Ayşe Nazmiye Uça: Konumuz Çalışan Deneyiminde Yeni Arayışlar. Çalışan mutluluğu zaman içinde çok değişti ve çalışan mutluluğunu çok fazla düşünür olduk. Neden? Siz Bupa Türkiye olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ebru Keskin Kulalar: Çalışma dünyası, iş hayatı ve mutluluk tabi ki birbirinden ayrılmayacak kavramlar ama ben önce mutluluğu konuşmak istiyorum. Çünkü bana göre her insanın ne yaptığından çok, bu hayatta ne amaçladığını bulması önemlidir, mana arayışı yani. Bir yemek yapıyorken de resim yapıyorken de aynı şey geçerli. Ben iş hayatı için de bunun geçerli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla “mana arayışı” insanın duygusal benliğiyle getirdiği bir olgu. Biz bunu çalışma hayatında da bütünlemeye çalışıyoruz. Mikro evrenimize bakarsak; ailemizde de biz iki şeyi arıyoruz, mutlu olmak ve değerli hissetmek. Çalışma hayatına baktığımızda, orada da aynı şeyi görüyoruz; mutlu olmayı ve değerli hissetmeyi istiyoruz. Dolayısıyla insan odağıyla ve emek yoğun çalışan firmalarda özellikle, çalışan mutluluğu, çalışan bağlılığı, çalışan motivasyonu gibi kavramlar ajandalar içinde yer alıyor. Bu bizim için de böyle. İşimiz sağlık olduğundan dolayı “insan” bunun olmazsa olmaz bir parçası.

Ayşe Nazmiye Uça: Her işin başı sağlık. Sağlık yoksa hiçbir şey yoktur aslında. Bu yüzden Bupa Türkiye’nin çok önemli bir misyonu var. Bundan biraz bahseder misiniz?

Ebru Keskin Kulalar: Bupa Grubu 1947 yılında “her türlü hastalık ve sağlık sorununu önlemek, hafifletmek ve iyileştirmek” amacıyla kurulmuş bir organizasyon. Bu organizasyon zaman içinde alanını genişletiyor ve Dünyanın Lider Entegre Sağlık Hizmetleri şirketlerinden biri haline geliyor. Entegre sağlık sistemini basitçe şöyle anlatabilirim; tam ortada, merkezde sağlık sigortacılığı var. Yani sağlık giderlerinin finansmanına yardımcı olan oluşum. Onun etrafını çevreleyen sağlık hizmetleri bütünseli var; hastaneler, diş klinikleri gibi. Bupa Türkiye’nin macerası da 2019’da başlıyor. Dünyada Bupa’yla temas eden yaklaşık 50 milyon insan var, Türkiye’de de 1,5 milyon insan Bupa Türkiye ile temas halinde. Bupa Türkiye’de “işimiz gücümüz sağlık” diyoruz. Ağız ve diş sağlığında ya da sağlık sigortacılığında veya sağlık asistans hizmetleri ve teknoloji alanında ne yapsak etsek de toplumda “sağlığı ve sağlıklı olma halini” yaygınlaştırsak diye çalışıyoruz.

Ayşe Nazmiye Uça: senCard Flexi uygulamanızdan biraz bahseder misiniz?

Ebru Keskin Kulalar: 7 yıl önce düşünsel olarak tasarımını yaptığımız senCard Flexi esnek yan haklar platformu ile kurumun sunduğu faydanın çalışanın faydası ile örtüştüreceği bir konsept yarattık.

Çalışanları dinlemek çok önemli, ne istiyor ve şu anda da yeni nesil de geliyor, bir değişim dönüşümün ortasındayız. En nihayetinde bu organizasyonlarda bir kuşak devri olacak. İnsan kaynaklarının da bu organizasyonu hizalaması ve hazırlaması gerekiyor. Bu kuşak ne ister bunu da iyi okumak gerekiyor. Bu içinde bulunduğumuz konjonktürde ne sunacağımız çok önemli. Bizler kişiselleştirilmiş evrenlere sonradan uyum sağlamayı öğreniyoruz, fakat gelen nesil daha “kişiselleştirilmiş işlerin normal olması gerektiğini” düşünüyorlar. Hatta kalıplaşmış şeyleri istemiyorlar. İnsan kaynakları ve haklar perspektifine bakarsanız dikey ve kalıp halindedir çoğu zaman bu haklar. Dolayısıyla 7 sene önce biz şu soruları sorarak bu yaratım sürecine girdik. “Ben insan kaynakları olarak bir sürü değer önermeleri sunuyorum bunun ne kadarı görünüyor? “Bu çaba, bu emek ne kadar görünüyor?” Sonra çalışan tarafına geçip bu değer önermeleri ihtiyacını ne kadar karşılıyor?” diye sorduk. Ben o değer önermesini sundum diye eşleşmek zorunda değil, çalışanın ihtiyacı yoksa. Bu soruların en altında da bu faydalar beklenen fayda ile ne kadar örtüşüp motivasyonu ve mutluluğu artırıyor, bunları analiz ettik.

senCard Flexi platformunda tüm bunları yapabilmek için  bir de teknoloji sahipliği gerekiyor. Bu noktada da Ata Holding’in dijital alandaki uzmanlaşmış şirketi ATP Dijital ile bir iş ortaklığı yaptık. Platformumuzu geliştirerek öncelikle tüm Bupa Türkiye ve Ata Grubu şirketleri çalışanlarının kullanımına açtık. Sonrasında ise bu aile büyüdü; bugün finans sektöründen, bankacılık ve sigortacılık alanlarında faaliyet gösteren bazı köklü kuruluşlar bu ailenin bir parçası haline de geldi. Bu platform sadece içindeki değer önermeleri ile sınırlı olan bir yer değil. Şirketlerin ihtiyaçlarına göre esneyen, dönüştürülebilen esnek bir yapıya sahip. Bu platform, çalışanlara bir deneyim sunarken aynı zamanda İnsan Kaynakları personeline de bir kolaylık ve deneyim, sunuyor. Ona da biz ‘Yönetici Paneli’ diyoruz. Yönetici panellerinde kişiselleştirilmiş ve esneyen yan haklar yönetimini en doğru ve en kolay yönetecek yönetici panelini yaratmak konusunda da yine hep beraber çalıştık ve bir yerlere getirdik. Bu kapsam ile senCard Flexi şu an tüm iş dünyasına açık ve git gide büyüyor.

Dünya dönüşüyor ve değişiyor, nesiller değişiyor. Dolayısıyla bugün buna hazır olmak için de senCard Flexi ve onun sunduğu esnek yan haklar yönetimi kavramı çok önemli diye düşünüyorum.

Ayşe Nazmiye Uça: Çalışan deneyimi ve çalışan bağlılığı aynı şey midir?

Ebru Keskin Kulalar: Çalışan deneyimi, çalışan bağlılığı neticesiyle sonlanacak bir tasarımdır ve sürekli değişime tabidir. Her “deneyim tasarımının” amacı çalışan bağlılığı olmayabilir. İnsan Kaynakları perspektifinden ana amaçları ortaya koyduğunuzda, İnsan Kaynakları ne ister? Çalışanlarının uzun süre şirkette kalmasını, kurumsal hafızayı oluşturmasını, mutlu olmasını, bağlı olmasını ve en nihayetinde bu şirketin bir neferi olmasını ister. Dolayısıyla ne yapıyorsanız yapın bir şekilde kendini bu amaca bağlar ama mikro düzlemde her çalışan “deneyimi tasarımı” illa bu amaç üzerine olmak zorunda değildir.

“Bireysel değerlerimle örtüşen firmada emek vermem çok önemli”

Ayşe Nazmiye Uça: 12 yıldır Bupa Türkiye bünyesindesiniz. Sizi motive eden neydi ki 12 yıldır bu enerjiyle çalışmaya devam ediyorsunuz?

Ebru Keskin Kulalar: Bu soruyu zaman zaman ben de kendime bu yolculuk esnasında sordum. Nedir farklı kılan? Zira burası benim ilk şirketim değildi. Daha öncesinde çok büyük global şirketlerde de çalıştım. Bupa Türkiye’deki serüvenimi önemli ve tekil kılan şeyler birkaç unsurdan oluşuyor. Hayatta benim için “eşitlik düzleminde adalet” ve “bireysel değerler” çok önemlidir. Benim bireysel değerlerimle örtüşen bir firmada emeğimi vermem benim için çok kıymetli. Dolayısıyla ne mutludur ki bana, aradığım bu değerler bütününü Bupa Türkiye’de yıllardır buluyorum. Bir taraftan da beni her zaman şirketimizin vizyonu motive etti. Daha önce sağlık sigortacılığı alanında ve bu alanda yaratıcılık ile ilerlerken, bugün entegre sağlık alanına doğru genişleyen bir vizyonla işini yapıyor. En nihayetinde toplumdaki sağlık hizmetlerine erişimi artırmak üzerine yapılıyor bu iş ve bu da çok çok kıymetli benim için.

Ayşe Nazmiye Uça: Ebru Keskin Kulalar olarak, iş hayatınızda olduğu gibi özel hayatınızda da benzer bir akışa sahipsiniz. Yoğun tempo ve sorumluluklara sahipsiniz. Bundan biraz bahseder misiniz?

Ebru Keskin Kulalar: Ben hep şu şekilde düşünmüşümdür; “öğrenme eğrisinin” genişlemesi lazım. Onun için de sürekli bir zorlayıcılıkla karşılaşmanız gerekiyor. Şimdi benim ev hayatım şöyle; sahip olmaktan çok gurur duyduğum, onların beni seçmiş olmasından çok memnun olduğum iki kız çocuğum var. İkizler. İlk zamanlar özellikle fiziksel olarak çok yorulduğunuz bir dönem oluyor ama artık 5 buçuk yaşındalar, şimdi sohbet zamanları başladı. Birbirimizle sohbet etmeye, paylaşımlarda bulunmaya başladık. O yüzden aslında mutluluktan başlamamıza çok sevindim.

Hayat çizgisi doğrusal değildir. Hepimiz hayatlarımızda başka amaçlarla bir yerlere gitmeye çalışıyoruz.  ve Hayatın doğrusal bir düzlemde olmadığını kabul ederek başlarsak, o zaman amacımızı yani anlam arayışımızı tek bir noktaya koyabiliriz, o da mutluluk.

“Mutlu Çalışan = Mutlu Şirket = Başarı”

Ayşe Nazmiye Uça: Çalışan esenliği konusuna çok fazla şirket dikkat ediyor. Çalışanların mental sağlığıyla da ilgilenen çok fazla firma var. Şirketler tarafından sunulan bu tip uygulamaların kullanım oranı ise oldukça düşük. Çalışana bu kadar odaklanmak yerine şirketin içerisindeki ortamın onun sağlığına ne yaptığını araştırmak daha mantıklı olmaz mı?

Ebru Keskin Kulalar: Çok haklısınız. Sağlık dediğimiz evren sadece vücudumuzda var olan sağlık durumunu içermez. Tabi ki etrafınız; nerede çalıştığınız, nasıl, nerede oturduğunuz önemli. Dolayısıyla elbette ki çalışma ortamının size sağladığı fiziksel koşulların kalitesi değerli. Bu durum mental yansımaları ile bir bütünleşik içerisindedir.

Benim bu şirkette 12 yılım bitiyor. Dolayısıyla her anına değen bir yolculuk benim için. O yüzden bu zaman içinde hem değişen trendleri hem de organizasyonun ona nasıl yanıt verdiğini yaşamış canlı bir örneğim aslında.

Bupa, global olarak zihin sağlığını daha yukarı çıkaracak bir yolculuğa başladı. Özellikle pandemiden sonra önemi artan bu trend dijital uygulamalarla hayata geçiriliyor.

Biz İnsan Kaynakları tarafında şunu garanti etmeliyiz: Çalışanlar şirketlerin politikalarına uygun iş yapış modelleri çerçevesinde, verimliliklerinin en yüksek olduğu yerlerde emeklerini arz etmeliler. Dolayısıyla bunu sağlayacak, bunu modelleyecek olanlar İnsan Kaynakları diye düşünüyorum.

Örneğin biz yakın zamanda ofisimizi taşıdık ve bu ofisi yaparken elbette ki nereye oturacağız, masalar, ergonomi nasıl olacak bunları tabi ki düşündük. Ama bir o kadar zamanı da sosyal alanlara harcadık. Çalışanlarımız nerede sosyalleşecekler, konuşacaklar, çayını nerede içecek, kahvesini alıp kiminle sohbet edecek? Çünkü mutluluk, anı paylaşmaktır. Ben çayı çok sevebilirim, çay içerken çok mutlu olabilirim ama bir arkadaşımla sohbet ederken bu çayı içtiğimde, o mutluluk daha da artar. Dolayısıyla evet ergonomi çok önemli ama bir taraftan da bu sunduğumuz yaklaşım, yani ilişkilere zaman harcamak da çok önemli diye düşünüyorum. Emin olun çalışanlardan da bunun geri dönüşünü görüyoruz. Mutluluk, paylaştıkça yayılan bir şey. Bizim şirketimizde duvarda kocaman şu yazar: Mutlu Çalışan = Mutlu Şirket = Başarı. Biz bu mottoya gönülden inanıyoruz.

Ebru Keskin Kulalar Nelerden İlham Alıyor?