DÜNYA’nın İK’sı programımızda, bu haftaki konuğum oldukça farklı bir isim: Özlem Abacı. Özlem Hanım İstanbul Devlet Operası Sanatçısı, Seslendirme Oyuncusu, Diksiyon Eğitmeni ve aynı zamanda da Zibzi Art’ın kurucusu. Böylesine farklı bir konuğum olduğu için, haliyle bu haftaki konumuz da biraz farklı oldu ve şirketlere sanat elinin değmesinin faydalarını ve iletişimin önemini konuştuk.
Ayşe Uça: Bugüne kadar çoğunlukla İnsan Kaynakları yöneticileri, ekonomi ile ilgilenenler, şirket kurucuları, girişimciler gibi kurumsal hayatta var olan ve iş hayatına direkt olarak etki eden konukları ağırlamıştım. Ancak bugün ilk kez bir sanatçıyı konuk aldım. Kendinizi tanıtabilir misiniz?
Özlem Abacı: 29 senedir İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde sanatçıyım. Sanatçı bir ailem olduğu için sanatın içine doğdum aslında. Çalışmadan ve üretmeden duramayan bir insan olduğum için; yine çalışarak dinlenmeyi tercih ettiğim bir dönemde, dublaj kayıtları yapmaya başlamıştım. O kadar çok sevdim ki, dublaj sanatçılığı ikinci mesleğim oldu ve bu yıl dublajda yirminci yılım. Shrek’teki Peri Anne’den, Harry Potter’daki Dolores’e, Lucifer’ın annesinden adlarını sıralayamayacağım kadar pek çok kahramana ses verdim.
Ayşe Uça: Kurumsal eğitimleri verme fikri nereden aklınıza geldi?
Özlem Abacı: Edebiyat Fakültesi mezunuyum, daha sonra da İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera Şarkıcılığı bölümünü de bitirdim. Türk diline çok büyük ilgi duyuyorum. Daha sonraki eğitimlerimde de beden dilinin, sahne üstünün, insanlarla iletişimin önemini gördüm ve dünyanın bir tiyatro sahnesi olduğu fikrini benimsedim. İnsanlara da bu konuda eğitim verilmesi gerektiğini düşündüm. Karşılıklı konuşurken, iş görüşmesinde ya da topluluk önünde bir konuşma yaparken hayatın her alanında iletişime ihtiyaç var.
Ayşe Uça: Geçmişte şirketlerde şöyleydi; çoğunlukla yöneticiler sunum yapardı ve bunlar genelde önceden hazırlanmış metinler olurdu. İletişim biraz daha sınırlıydı. Ancak şimdi durum çok daha farklı ve size ihtiyaç da fazlasıyla arttı.
Özlem Abacı: Çok farklı açılardan bakmaya çalışıyorum. Konuşmadan beden diline, ses terapisinden ses çıkarmaya, duruştan ifadeye kadar… Pandemiden önce kurumlara bu eğitimleri yüz yüze veriyordum, ancak pandemide yüz yüze yapamadığımız için çeşitli videolar hazırlayarak devam ettik. Tabii ki yüz yüze olması taraftarıyım.
Ayşe Uça: Bu eğitimlere kurumsal hayatta fazlasıyla ihtiyaç var. Ben de kendi çalışanlarımın olduğu bir topluluk önünde konuşma yapmaktan çekinir, strese girerdim. Ancak durum zamanla çok değişti.
Özlem Abacı: Topluluk önünde konuşma yapmak, pek çok insan için ölüm korkusuyla eşit. Öyle bir konuşmanız gerekiyor ki, dinleyen sizi bir film gibi izlesin. En zoru da bence bu… Boğumlanma, artikülasyon, tonlama, vurgu, hepsi bu ifadeden geçiyor. Sizin ne anlatacağınızı bilmeniz de yetmiyor, karşınızdakinin anlayacağı şekilde anlatmanız lazım. Eğer tıp alanındaysanız ve konuşma yaptığınız kitle tıp alanının dışındaysa fazla jargon kullanmadan, daha anlaşılır bir dille konuşuyor olmanız gerekir. Öte yandan dinlemek de bir sanattır; ki o da benim eğitimlerim içinde var. Konuşmak kadar, dinlemek de önemli. Bu doğrultuda sanatı, herhangi bir dalla birleştirmek beni çok mutlu ediyor. En son Coach Magazine ile işbirliği yaptık. Sanat her zaman kavrayıcı, taşıyıcı ve insanları birbirine bağlayıcı bir disiplin… Onu nasıl kullanacağınızı bilirseniz, o kadar güzel ileriye götürüyor ki sizi… Coach Magazine ile yaptığımız işbirliğinde, artırılmış gerçeklik ile sanatı birleştirdik ve harika bir sunum oldu. Sanatı istediğiniz her alanla, senkronize edebilirsiniz.
Ayşe Uça: Yalnızca yöneticilerin çok iyi konuşması, çok iyi iletişim kurması yetmiyor. Markaların ve çalışanların da çok iyi iletişim kurabiliyor olması lazım. Bu da sizin için çok büyük bir açılım aslında.
Özlem Abacı: Kendiliğinden öyle oldu… Hayatımın 30-35 senesini sahne üzerinde geçirmiş olmak, diğer eğitmenlere kıyasla çok büyük bir avantaj yaratıyor. Ancak çok enteresan bir döneme geldik, sahne bitti ve küçücük bir ekrana sığmak zorunda kaldık. Ekrandaysanız, bütün büyük hareketleriniz küçülmek zorunda. Doğru şekilde ifade etmek zorundasınız, her şey kayıt altında. Konuşmanın silgisi de yok ki düzeltebilesiniz.
“Sesiniz, Parmak İzniniz”
Ayşe Uça: Uzaktan yapılan iletişimdeki gafların etkisi büyük olabiliyor. Örnek vermek gerekirse, uluslararası çok büyük bir şirketin, üst düzey yöneticisinin yaptığı bir gaf koltuğuna mal oldu. Ekranda çok sınırlısınız, çok riskli. Birebir iletişim çok önemli. Geçmişte organizasyon şemasının tepesinden gelen bir bilgi ya da bir mesaj, alt tarafa süzülerek inerdi. Ancak bu dönemde direkt olarak en üstten gönderilen mesaj ya da bilgiler filtresiz olarak en alta kadar iniyor. İşte tam da bu noktada sizin varlığınız çok büyük önem taşıyor. Orada yaptığınız küçük bir iyileştirme büyük etki yaratabilir. Siz ne düşünüyorsunuz?
Özlem Abacı: Winston Churchill 1 dakikalık konuşması için, 1 saat çalışırmış. Yaklaşık 6 ay boyunca çok değerli bir iş insanı ile çalıştık. Eğitime önce ev ortamında başladık, daha sonra kalabalıkların içinde devam ettim. Şimdi o öğrencim kendi sunumuyla hazırladığı programı yapacak kadar vasfa sahip oldu. Eğitim ve deneyim her şey. Yanlışlar düzeltilip, bilgi akışına devam edildikçe şekilleniyorsunuz ve kimliğiniz kendini belli ediyor. Sesiniz, parmak iziniz oluyor.
Bir Sanat Kapsülü: Zibzi Art
Ayşe Uça: Bir de kurucusu olduğunuz Zibzi Art var. Onun da hikâyesini dinlemek isteriz.
Özlem Abacı: Tek atımlık, minik, yanımda taşıyabileceğim bir “sanat kapsülüm” olsun istedim. Kurumların ya da kişilerin çeşitli etkinliklerini, sanatın farklı kollarıyla birleştiriyoruz. Onun dışında eğitim ve çalışma tabii ki var. Zibzi Art için yazıyorum, besteliyorum… En son, Samsun Devlet Operası’nda Sihirbaz Oz isimli bir çocuk oyunumuz yer aldı. Daha önce de bir elektronik firmasının işbirliği ile aynı oyunu oynamıştık. Oyunun tüm gelirini de işitme engelli çocuklarımıza bağışlamıştık. Sonucu iyiliğe giden her şey benim kulvarımda yer alıyor.
C-Major İş’ten Sesler Korosu
Özlem Abacı: Recai Çakır tarafından 2016 yılında kurulmuş bir platform. 2019 başında da ben dahil oldum. CEO’lar işten arta kalan vakitlerinde bir araya gelip şarkı söylüyorlar. Akabinde de konser veriliyor. Oradan toplanan gelir ise bir hayır kuruma bağışlanıyor. Yani gönüllülük esasına dayalı bir oluşum.
Söyleşinin video haline aşağıdan erişebilirsiniz: