Şirketimizin işe alımlarında kişilik testi uyguluyoruz.Bu test, bir kişiyi işe almadan önce kişiliği hakkında bir öngörüde bulunmak için kullanılan araçlardan birisi.

İşe alım uzmanlarının çok iyi bildiği gibi testler genellikle işe alımda tek başına karar vermemizi sağlamaz. Bu test, bize işe alım kararında yararı olacak verilerden sadece bir tanesidir. Kendi firmamızda kişilik testlerini, işe alım kararından daha çok, nasıl bir kişi ile çalışacağımızı görmek için kullanıyoruz. Bu anlamda çok da başarılı oluyor. Zaman zaman şirket içinde problem olan yada probleme sebep olan kişinin testini tekrar ele alıp bu problemin kaynağını bulmak için kullanıyoruz.

Birkaç örnek vermem gerekirse:

-Bir görevi yapmak için teorik bilgiyi tamamen öğrenmeden parmağını kıpırdatmayacak bir kişi ile mi karşı karşıyayız, yoksa işin İ’sini bile bilmeden “Nasılsa bir yolunu bulup bu işi yaparım” diyen birisi ile mi?

-Bir kişi hep aynı işi yaptığı için sıkılıp istifa edebilir, bir diğeri farklı göreve verildi diye bunu çok zorlayıcı (Challenging) bulduğu için tüm verimi düşebilir.

-Bir başka çalışan kendisini eleştiren amirine sessiz bir biçimde küserek hem kendine hem amirine hayatı dar edebilir yada “Haklısınız, doğru.” deyip kendisine çeki düzen verebilir.

Farklı kişiliklerle çalışmak gökkuşağı gibi, organizasyona renk getirir.

Her kişilik testinde olduğu gibi, kullandığımız Performia testlerinin, doğal olarak her ülke için farklı değerlendirilmeye tabi tutulması gerekiyor. Yıllar süren deneyimden sonra söz konusu ülkenin bazı ortak özellikleri ortaya çıkıyor ve her kişi birbirinden ayrı olsa da ortalama bazı yüzdelerle genellemeler yapılabiliyor. Ülkelerin kendine has bazı özellikleri baskın olabiliyor.

Diğer ülkeler konusunda çok tecrübem olmasa da Performia kurucusunun sohbet sırasında aktardığı bir iki örnek var bunun için. Örneğin Amerika’da büyük çoğunluğunun çok fazla eğitim almamasına rağmen, daha geniş ve yaratıcı düşünmeye açık olduğunu söylüyor. Bunu da daha geniş mekânlarda yaşamaları ve çok açık alanlara sahip olmalarına yoruyor. Tersine alanı çok dar olan Japonların çok daha derin bir kültür birikimine sahip olmasına rağmen, fikir yaratmaktan çok, yaratılan fikirleri geliştirmek eğiliminde olduklarını belirtiyor.Çoğunlukla nesneleri küçülterek çok yeni boyutlar katmaları gibi…Uzman olmadığım bu konuda sadece kendisinin görüşlerini aktarıyorum.

Performia’nın Türkiye’de uygulanmaya başladıktan 7 yıl sonra testlerde Türkler için gözlemim kurnazlık eğiliminin oldukça yüksek olması oldu. Her ne kadar bireyler tamamen eşsiz özelliklere sahipse de içinde yaşadığı ülke onu birleşik kaplar misali kendine çekiyor. Her gün metrobüste ve vapurda yer kapmak, ezilmemek, kuyruklarda eblek gibi sona kalmamak için sağımızı solumuzu kollamak gibi çevreden gelen tehditlerle mücadele etmek zorundayız. Arabada iken trafik lambası yeşile döndüğünde fırlamak, uygunlu uygunsuz herkes gibi yanlış sollama yapmak; çocuğumuzu okulda oluşacak haksızlıklara karşı korumaya hazır olmak zorundayız. Hayat bizi hırçın da yapıyor, kurnaz da. En azından karşımızdakilerin niyetini her an kolluyoruz.

Kişiliğimizin asıl şekillendiği dönem ise çocukluğumuz. Evdeki örnek davranışlar, ebeveynler, komşular… Ve şu hepimizde iz bırakan ilkokul zamanları ve bize özgü masallar. Bunların içinde bir Keloğlan vardı ki ben sultanın kızına çok üzülür, Keloğlan’ı çirkin ve sümüklü bulurdum. Saf bir tarafı da vardı ama eninde sonunda kurnazlığını kullanır, rakiplerini ters köşeye getirirdi. Yıllar sonra kızıma masallar okurken, mantıksal olarak emek harcanması gereken hazinelere pıt diye konulması, sonra yan gelip yatılması, koskoca konakları bir yolunun bulup ele geçirilmesi gibi detaylar dikkatimi çekti.

Örneğin bir masal vardı; Hırsızları alt edip hazineyi annesinin eski püskü evine taşıması, ondan sonra hayatının sonuna kadar hiç çalışmadan annesiyle bolluk içinde yaşaması… Çocukluğumda hiç garip gelmeyen bu sonu şimdi hayretle hatırlıyorum!

Keloğlan’ın kocaman adam olup annesiyle oturmasının erkek çocuklarımıza etkisini ise hiç tartışmıyorum…