Bu yazı, Dünya Gazetesi’nde 5 Mayıs 2017 tarihinde yayımlanmıştır.

Hiç kavga edip, çılgınlar gibi bağırdığınız, “Benim kim olduğumu biliyor musun?” dediğiniz, arkasından da “Seni dava edeceğim, yarın avukatımı arayacağım” diye tehditler savurduğunuz oldu mu?

Benim oldu ve hâlâ utanıyorum!

Bunları neredeyse hepimiz şu ya da bu şekilde yapmışızdır. Ve oldukça saçma bir eylemdir. Boşuna bağırır nefes tüketiriz. Aslında içten içe ertesi gün dava etmeyeceğimizi biliriz.

Ertesi gün inat ederek, iddiayı sürdürüp avukatımızı arasak bile avukatımızın bıkkın sesiyle bunun mümkün olmadığı, ispat ve dava açmanın güç olacağı, mümkün olsa bile sonuca ulaşmanın zor olduğunu bize anlatmaya çalıştığı zamanlar olmuştur. Para kazanacak olsalar bile avukatlar sizin saçmalıklarınızla uğraşmak istemeyecektir.

Birisini dava etme konusunda tehditler savurduğumuz zamanlar, dünyayı kendi gördüğümüz gibi hayal ettiğimiz zamanlardır. Bağırdıkça bir şeylerin değişmemesini isteriz, ama dünya bize rağmen değişmektedir.

İşyerinde olan bazı olumsuzluklar, yönetimde yapılan hatalar, müşteri ilişkilerinde yapılan yanlışlar, adil olmayan maaş sistemi ve benzeri konularda söylenip duran bazı insanlar vardır. Bir çeşit muhalefette kalma yaklaşımıdır bu: Her şeyin en doğru yapılış şeklini bu kişiler bilirler.

Yapılan işlere hiç akla gelmeyen kulplar bulunur, bıyık altından gülünür, gerinilir. Fiyat politikasının yanlış olduğunu söylerler ama tek bir müşteriye teklif götürme noktasında hiç olmamışlardır. Söylenen kişiler çevrelerinde oldukça iyi taraftar toplarlar, hem söylenmek için vakitleri vardır hem kinayeli konuşma konusunda master yapmışlardır.

İş hayatında yeni iken, herkes gibi bu tür kişilere oldukça prim vermişimdir.

Söylenen kişilerin iş tanımlarının söylenmek olduğunu aslında hiçbir şey yapmaya niyetleri olmadığını, eğer dümene geçmeleri istenirse geçmeye cesaret edemeyeceklerini, çünkü bu halde sorumluğu üzerlerine alacaklarını ben de öğrendim. Bulundukları rahat konumu bırakmak istemezler.

Hepimiz bazı konularda söyleniriz, söylenmeye devam ettikçe aslında değişime direniriz, hiçbir şey yapmamaya ve söylenmeye devam ederiz.

Oysa dünya bizim görmek istediğimiz gibi olmayabilir… En doğru fiyatı müşterilerimize kabul ettirmek mümkün olmayabilir. İdeal projeyi yapmak için yeterli zaman ve yatırım gücü olmayabilir. Başka bir meslek seçmek için enerjimiz olmayabilir.

Bazı kişilerin ise söylenmek için daha az vakitleri olur. Durumu olması gerektiği gibi değil, olduğu gibi kabul ederler. Bir problemi çözmeye başlamanın yolu, problemi doğru tanımlamak, mümkün olan tüm tarafları ile görmek ve anlamaktır. Kabul noktasından hareketle mevcut durumu düzeltmeye uğraşır en azından dümeni kontrol etmeye çalışır ve iyileştirmek için neler yapabileceklerini hesaplarlar.

Siz istediğiniz kadar İstanbul’un keşmekeş trafiği hakkında söylenin, durumu kabul etmemek için direnin faydası olmayacaktır. Bunun yerine durumu atlatmak için kişisel çözümler üretebilir. Trafikte kitap okuyarak kişisel gelişimize katkıda bulunmayı seçebilir, araba kullanıyorsanız sesli kitap dinlemeyi seçebilirsiniz. Ya da ortak sorunumuz olan trafik fikrinden yola çıkarak birçok tarafın kazandığı bir iş modeli yaratabilirsiniz.

En çok hangi konularda söyleniyorsunuz?

• Elinize A3 boyutu bir kağıt ve kalem alın ve yan çevirerek, en çok hangi konularda söylendiğinizi alt alta yazın.

• Listenin tamam olduğundan emin olduktan sonra sürekli söylendiğiniz ilk konuda neler yapabileceğinizi yazın

• Aklınıza çok mantıklı bir çözüm gelmese de saçma olsa da her konu için bir çıkış yolu yazın

• Listeyi bu şekilde sonuna kadar tamamlayın

• Şimdi listeye baştan başlayarak ikinci bir sütün yaratın ve yeni çözümüzü yazın

• Sonra üçüncü bir sütün daha ekleyerek yeni çözümler yaratın

• Son olarak söylendiğiniz konuda atmanız gereken ilk adımı yazın, bu “dayıma telefon edeceğim beni gereksiz aramamasını söyleyeceğim” gibi bir aksiyon bile olabilir.

Söylendiğiniz konularda şimdi nasıl hissediyorsunuz?

Bazı konulara belki farklı bakmaya başladınız veya bazıları için çözüm yolu açtınız… Aslında çözmeniz gereken şey, problemleriniz kadar kendinizsiniz de.

Bir probleme bakış açınız, çözüm odaklı mı sorun odaklı mı oluşunuz, çözerken / çözmeye çalışırken kat ettiğiniz yollar… Hepsi sizi ele verir. Çözüm aşamasında, bir filin zücaciyeye girmesi gibi bir etki mi bırakıyorsunuz hayatınızdaki insanlarda? Ya da çevrenizdekiler sizi yıllardır bitip tükenmek bilmeyen ve sürekli kendisini yenileyen problemlerinizden yakınırken mi buluyor?

Etrafınızdakiler olmasa bile mutlaka siz, bazı konuları söylenmek için seçtiğinizi; aslında çözüm bulmak istemediğinizi düşünmüş olmalısınız. Herhangi bir problemi elinizde tutmak, başka problemlerinizin çözümü gibi geliyordur belki de!