Bu yazı, Dünya Gazetesi’nde 30 Haziran 2017 tarihinde yayımlanmıştır.

Yorgun bir biçimde eve geldiniz, ellerinizde paketler, sırtınız ağrıyor, trafikte gereksiz bir zaman geçirdiniz. Hazır olun evden içeri girdiğinizde ailesel bir krizle karşılaşabilirsiniz. Genç bir anne iken, çok sinirli ve mutsuz olduğumda, kızımın çok huysuz olduğundan şikayet ederdim. Kızım büyüyüp geliştikçe, ben de kişisel gelişim konusunda birçok adım atmaya başladıktan sonra, aslında çocuğumu mutsuz eden etkenin kendim olduğunu yavaş yavaş anlamaya başladım.

İşyerinde kendimize yapılan bir haksızlığı, ya da kalbimizi kıran bir davranışı yolda düşünürüz, yanımıza alır sinemaya hatta yemeğe götürürür, yemekte bunu başka arkadaşlarımıza anlatırız. -Bir de içinde saklayanlar var.- O da yetmez, sonunda yatağımıza götürürüz. En kötüsü de budur, hastalıklar ve mutsuzluklar gece büyür. Kurmaktan bahsediyorum. Bir kez kurmaya başladığımızda senaristlere, komplo teorisyenlerine taş çıkarırız. “Burada şunu yapmıştı, geçen gün de bunu yapmıştı, zaten iş yerine kapıdan ilk girdiğimde böyle konuşmuştu” gibi…

Kendi senaryolarımızda…

Aile ilişkilerinde durum doğal olarak daha vahimdir, işin içine akrabalar arasında yaşanmış bir sürü olay ve çocukluktaki korunmasız dönemler girdiğinde… Kurmak ve bu durumdan bir kurban çıkarmak oldukça kolay olur.

Ve maalesef biz insanlar kendi senaryolarımızı yazarken en çok kurban rolünü oynamayı severiz. Üstelik oyundan en fazla payı alan da yine kurbanlar olur. Kolayımıza gelir çünkü, savaşmak, mücadele etmek yerine, mağduru oynamak. Oynayanın doğal bir izleyici kitlesi, onaylayıcıları, halden anlayıcıları azımsanmayacak kadar çoktur. Onların görevi de asla gerçeği göstermek, bir çıkış yolu bulunmasına yardım etmek değil; mağduriyeti daha büyük gruplara, ailenin, malum çevrenin etrafındaki ikincil, üçüncül çevrelere onaylatmaktır.

Bir de o mağduriyetlerden çıkarılan zoraki dostluklar, merhametten doğan ilişkiler, yakınlıklar var tabii… Tadından yenmez vallahi! Çünkü tüm kusurlar, zayıf özelliklerimiz, hatalarımız, mağduriyetimizin altına saklanıp kayboluverirler gözden.

Tırnak içinde mağdurlar…

Çoğumuz, bir başına bile olsa, mücadele edenden çok, mağdurları, munisleri, kader kurbanlarını severiz. Mücadele edenleri takdir etmeyiz, gerek görmeyiz, Onlar nasılsa başlarının çaresine bakacaklardır. Gerçekten mağdur bile olmuş olsalar.

Tırnak içindeki mağdurlarımız ise bu sayede edindikleri her türlü kolay kazanımın keyfini sürerler. Bir başkasının emek, ter, göz yaşıyla elde ettiğini, onlar, subjektif bakış açıları, sadece başkalarını yargılamaya yönelik değer yargıları, çok dikkatle harcadıkları birkaç damla gözyaşı, bir baş eğmesi, bir boyun bükmesi, buğulu gözlerine ekledikleri güzel bir hikâyeyle elde ediverirler. Ve yaşamları sürer gider, bir adım bile ilerleyemeden, hep o terfi olduğu yerde dururken, hep hoşlanılan o çocuk başkalarıyla çıkarken, hep o işi kendisi yerine başkaları alırken, hep o egzotik ülkelere başkaları giderken…

Liste uzar gider…

Oysa hayat ne kadar klişe olsa da devinimden ibaret. İki fikri birbirinden ayıran şey, ikisi arasındaki öznel farktan çok, hangisi için harekete geçildiği, mücadele ve sebat edildiğinde gizli.

Hepimiz birer aynayız. Önemli olan baktığımızda ne gördüğümüz, gerçek anlamda mağduriyetlerle bile mücadele etmeyi en azından deneyen bir savaşçı mı, kader kurbanı bir mağdur mu?

“Kurmak”tan kurtulmak için birkaç öneri…

Aile yaşamında kurban olmak oldukça getiri sağlasa da iş yaşamında belirli bir süre ya da pozisyona kadar geçerli olacaktır. Bu nedenle kurmaca yapmak yerine, olayların ve ilişkilerin sorumluğunu almayı denemek gerek. İşte size bunun üstesinden gelmek için birkaç öneri:

– Negatif bir şekilde kurmaya başladığınızda zihninizin gerçeği, siyah bir tül ile kapattığını düşünün. Belki olay bu denli karanlık değil, zihnimiz bize eski bir oyun oynuyor. Gerçekten de bazen günlerce kurduğumuz ve üzüntü duyduğumuz bir olayın aslında bir tesadüf olduğunu sonradan anladığımız olmuştur.

– Üzüntü duyduğunuz olay amirinizin ya da rakip bir şirketin davranışı ise, kendinizi bu kişinin yerine koyun. Onun pozisyonunda ve durumda olsaydınız nasıl davranırdınız? Bu davranışı yaratan çevresel faktörleri, kişinin nasıl bir ortamda yetişmiş olduğunu ve zorluklarını düşünün. Bu tür bir yaklaşım sizi tamamen olumsuz kararlar vermekten alıkoyacaktır.

– Sizin yerinizde başka bir çalışan veya kişi olduğunu varsayın, bu durumda size kötü davranan kişinin davranışı değişecek miydi? Sizin başka bir kişi olduğunuzu varsaydığınızda, size çok çok duygusal gelen olay gevşeyecektir. Bu şekilde olayı yabancılaştırabilirsiniz.

Bu yöntem ile olayı dışardan gözlemlemek için küçük bir adım atabilirsiniz. En önemlisi ise kurmaca yapmaya başladığınızı farkettiğiniz andır. Bu gözle baktığınızda bir süre sonra gülümsemeye bile başlayabilirsiniz. Negatif kurmacalarınızı değiştirme konusunda ustalaştıkça, ayna olduğunuz bu olayın gevşediğini, belki kendiliğinden çözüldüğünü, kişinin niyetinin olumsuz olmadığını anladığınızı ve hatta özür dilendiğini göreceksiniz.