İnsan türünün en iyi bildiği şey, bulunduğu ortama ayak uydurmaktır. İçindeki önlenemez “kaybetmeme” güdüsü, birçok şeyi yaptırabilir insana. İş hayatında pandeminin getirdiği yeni toplantı kültürleri, yeni çalışma yerleri, hatta belki yeni bir şehir gibi birçok radikal yeniliğe de, işini “kaybetmeme”  güdüsüyle anında uyum sağlayacaktır.

Büyük Şehirler Halen İş İçin Cazibe Merkezi Olmaya Devam Eder mi?

Hem dünyada, hem de ülkemizde büyük şehirlerden bir kaçış yaşandı. Birçok kişi bütçesine göre daha az kalabalık bir yer seçimi yaptı. Kimi yazlıklarında yaşarken, kimi ailesinin bulunduğu kasabaya dönüş yaptı. Bu konuda araştırma yapan gayrimenkul yatırımcıları, önemli metropollerde durumun fazlasıyla değişmeyeceğini söylüyor. Londra, NewYork, İstanbul gibi şehirler cazibe merkezi olmaya devam edecekler. Evden çalışmanın mümkün olması ile birlikte boşalan bu metropollerde kiraların bir ölçüde düşmesi sonucu, bir başka jenerasyon ya da profil hemen gidenlerin yerini alacaktır. Ama kesinlikle bu metropollerin içinde de bölgesel olarak birçok değişim ve dönüşümün yaşanacaktır.

Organik olarak kurulmamış bir Silikon Vadisi ise anlamını yitirebilir. Silikon Vadisi’nde olmanın getirdiği; ortamlarda buluşma, çeşitli etkinliklere katılma ve bu yolla gelişim, network ve gözükür olma olayı tarihe karışırsa, Silikon Vadisi’nin de anlamını yitireceği kesin. Tamamen online ortamda ve uluslararası düzeyde faaliyet gösteren, birçok iş ve işçi bulma sitesi var. Örneğin Amerika’daki herhangi bir şirketin, bir personel arayışında olduğunu düşünelim. Bu siteler aracılığı ile dünyanın herhangi bir yerinden kendine en uygun personeli seçebiliyor. Buraya kadar her şey tamam, bu çok sık kullanılan bir yöntem. Ancak bu işin uluslararası ortamda olması, işverene maliyet açısından çok büyük bir avantaj sağlıyor. Aynı iş için, bir Amerikalının alacağı ücretin çok daha altında bir bedelle, dünyanın herhangi bir yerinden personel seçilebiliyor. Ne personel Amerika’yı görüyor, ne de işveren personelini görüyor. Personel yatak odasından, bilgisayarının başından hiç kalkmadan, Amerika’daki bir şirketin çalışanı oluveriyor. İnternetin sağladığı bu altyapı sayesinde belki de, asgari ücret kavramı ortadan kalkacak ve her personelin kendi emek bedelini belirlediği bir iklim oluşacak. Kim bilir, belki yine aynı ortam “coğrafya kaderdir” kelimesini de tarihe gömecek! Çalışanlar için de serbest piyasa ekonomisinin oluşabileceği bu ortamla Silikon Vadisi cazibesini yitirse de, aynı şeyi iş yaşamı olmadan cazibe merkezi olan şehirler için söylemek zor.

Metropollere Yakın Yerleşim Merkezleri Yeni Yan Merkezler Olabilir mi?

Büyük şehirlere kolaylıkla gidilebilecek yakınlıktaki şehirler ya da geçmişte yazlık olan belli bölgeler, çalışanlar tarafından fazlasıyla tercih edilmeye başlandı. İstanbul’a yakın tatil bölgesi sayılabilecek bölgelerin yıldızı parlamış durumda. Örneğin İstanbul’un Adalar İlçesi’nde, Şile’de ya da Silivri’de yaşamak isteyen veya yalnızca yazlık olarak kullandıkları mekanları, yaz kış yaşama çeviren çok fazla kişi gözlemliyorum. Özellikle hibrit çalışma düzeninin bu bölgelere akışı hızlandıracağı gün gibi ortada.

Berlin Şehir Komisyonu’nun yaptığı ankete göre, Berlin’e yakın Brandenburg gibi kentler yeni tip çalışma eğilimde olan kişilerin tercih ettiği bölgelerden olmuş durumda. Çalışma yaşamı bakımından oldukça disiplinli ve değişime pek de açık olmayan Japonya’da bile evden çalışma oranı artmış durumda. Ev fiyatlarının astronomik olduğu, küçük alanlara sıkışmış Tokyo’da da şehir dışına taşınma eğilimi artmış durumda.

Uydu Ofisler Oluşacak mı?

Salgın sonrası üzerinde konuşulan bir başka durum ise uydu ofisler. Çok büyük ve gösterişli genel müdürlük binalarının yerini daha küçük mekanlar alıp, çalışanların evlerine yakın alanlarda ofisleri tercih edeceği bir başka konu. Otomatik olarak her gün yaptığımız bir hareketin ne kadar büyük bir zaman ve enerji aldığını fark etmemiz için salgını yaşamamız gerekiyordu sanırım. Bunun en büyük örneği olarak da her gün işe gidip gelirken kat ettiğimiz yolu verebilirim. Yolda geçen zamanı ve enerji kaybını elbette bilmiyor değildik ancak pandemi bu durumu tam anlamıyla yüzümüze vurdu.

Ofis ortamının birlikte çalışmanın yarattığı sinerji, ekip ruhu, öğrenme hızını geliştirmesi gibi birçok artısı var. Bu durumda çalışanları merkeze taşıyan bu devinimi bir ölçüde azaltmak çalışanları kalabalık ortamlara maruz bırakmamak için daha kolay erişilebilecek uydu ofisler bir çözüm olarak düşünülmekte.

Salgınla Gelen Farkındalıklar

Salgın şartlarında yaşayalı bir yılı geçtikten sonra kimimizin çok önce kimimizin de yavaş yavaş anladığı bir şey var ki; ofislerimizin ve iş yaşamımızın değişimi geçici değil. Birçok kişi salgın sonrası gidecekleri yerleri listeleyip, mahrum kaldıkları fiziksel aktivitelerin hayalini kuruyor. Birçoğumuz için Netflix’te izlenmemiş dizi, mutfakta denenmemiş ekmek yapımı kalmamış gözüküyor. Şartlar normale döndüğünde yapılacak seyahatler, buluşulacak arkadaşlar, kokteyller, seminerler, zirveler, yüz yüze müşteri ziyaretleri, toplantılar ve daha niceleri… Birçoğumuzun hayal ettiği bu aktiviteleri, benim de içinde bulunduğum bir grup, “zorunluluktan” yapıyordu. Salgın öncesi sistemin dışında kalmayacak kadar sürdürdüğüm bu aktivitelerin bir kısmına istemeyerek dönüş yapacağımı biliyorum. Ancak hepimizin evlerde olduğu bu zamanlar, benim gibi yalnız olmayı sevenler için çok keyifli bir durum.

Çevremdeki insanlarla bu konu ile ilgili konuştuğumda, birçoğu yavaşlamanın kendilerini ne kadar farklılaştırdığını söylüyor. Salgın öncesindeki, oradan oraya gereksiz koşturmanın pek mantıklı olmadığını kavramış durumda olanlar daha baskın oranı oluşturuyor.