Artık her kararımızı krize göre alıyoruz, her adımımızı krizle atıyoruz. Sokağa çıkıyoruz insanlar mutsuz yürüyorlar. Tabi kriz var herkes mutsuz. Kafamızı çevirip binalara bakıyoruz onlarca kiralık levhası görüyoruz. Tabi kriz var evler kiralanmıyor diye geçiriyoruz içimizden. İşe giderken trafiğin yoğunluğunu değerlendiriyoruz, gördün mü insanlar daha az sokağa çıkıyor diyoruz. Kriz varda ondan.

Bu düşünce ve davranış bizi nereye götürür dersiniz?

Bunu hicveden kıssadan hisse iki hikaye anlatacağım;

Hikayelerden birincisi dede ile toruna ait. Üç yaşındaki afacan torununu oyalamak durumunda kalan dede, torunun peşinden koşmaktan yorgun düşer ve mutfaktaki divanda uyuyakalır. Durumdan faydanan torun mutfaktaki herşeyi karıştırmakla kalmaz, buzdolabını açar ve içindekileri birer birer aşağıya indirir. Buzdolabında duran pastırmaya uzanır ve dedesinin rakı eşliğinde pastırma yediğini hatırlayarak, dedesine pastırma yedirmeye karar verir.

Pastırmayı uyuyan dedenin pos bıyıklarına sürüp ” ham ham yap dede ” diyerek uzunca bir süre horul horul uyumakta olan dedeye güya yedirir. Sonunda bu oyundan bıkarak başka oyuna geçer. Bu kısa şekerlemeden sonra kendine gelen dede yerinden doğrulur, şöyle bir sağı solu koklar. Mutfakta ağır bir pastırma kokusu var diye geçirir içinden. Salona doğru yürür salonu koklar, bütün salona pastırma kokusu yayılmış der. Diğer odalara geçer. Aaaa burada da pastırma kokuyor diye düşünür. Pos bıyıklarındaki pastırma kokusundan habersiz sokak kapısını açar koklar ve şöyle der kendi kendine.

-Bütün dünya pastırma kokuyor!!!

Bizler işte bu dede gibiyiz şimdi, gittiğimiz her yere kafamızdaki kriz kara bulutunu da götürüyoruz. Aynı dedenin pastırma kokusu gibi işe giderken bu bulutla dolaşıyoruz, müşterimize satış görüşmesine giderken kafamızda aynı bulut. Oysa krize rağmen ayakta kalmayı düşünmek, ekonomik krizden bahsediliyor ama herkes yemeyi içmeyi mi kesti, ben yine bu satışı yapar ve daha da güçlü olurum diyemez miyiz? Bu mümkün aslında herşeyi yaratan bizleriz. Daha mutsuz ve umutsuz olmayı seçende, daha başarılı ve umutlu olmayı seçende biziz diyorum ben.

İkinci hikaye ise sandviç yapıp oğlunu kolejde okutan babaya ait.

Babanın okuma yazması yoktur, köyden gelmiş seyyar bir araba edinip sandviç yapıp satmaya başlar. İstikrarlı ve düzenli bir insandır. Sandviçleri o semtte çok tutulur, bu işi genişletir. Yıllar geçtikçe sandöviç arabalarının sayısı artar yanında personeller çalışmaya başlar. Telefonla sipariş sistemi kurar. Ünü çevredeki diğer semtlere de yayılır. Sandviçi bir çeşit marka olmuştur artık.

Kendi okuma yazma bilmez ama oğlunu kolejde okutur. Çocuk kolejden mezun olduğunda babası ne yapıyor bu işi nasıl kotarıyor, nasıl bir sistemle çalışıyor incelemeye başlar. Kendisini okutan adam eden babasına minnet borcunu ödemek ve babasına yardım etmek istemektedir.

Birkaç hafta durumu inceler, ne nereden geliyor, malzemelerin hijyen durumu ne, sistemde herhangi bir kaçak var mı? Sonunda bir akşam babası ile sohbet esnasında. “Baba…” der.

-Sistemi çok güzel oturtmuşsun, her şey işletmenin şartlarına göre oldukça düzenli bir şekilde gidiyor. Ama bir şeyin farkında değilsin.

Baba merakla sorar

-Nedir o?

-Biliyorsun Amerika’da mortgage krizi var, bu kriz tüm dünyaya yayıldı, yakında bizim ülkemizi de etkileyecek. Krizin ülkemizi etkilemesinden itibaren, insanlar işten çıkarılacak, dolayısıyla daha az harcamak zorunda kalacaklar, ayıca birçok insan çalışmayacağına göre sabah işe giderken sandviç almaları da gerekmeyecek.

-Eeee?

– E’si var mı baba? Sen bu krize hazır değilsin.

Baba biraz düşünür, kendisi okuma yazma bilmez, gazete okumaz, akşamları yorgun olduğundan Televizyondaki haberleri de pek izlemez. Oysa oğlu her gün gazete okumakta, haberleri izlemekte ve ekonomik ve politik konuları anlamaktadır. Zaten kolej mezunudur. Çocuğu dinleyeyim o ne diyorsa öyle yapayım diye karar verir.

– Peki oğlum

Der korku ve endişe ile

-Ne yapmamız gerekiyor?

-Öncelikle personel azaltacağız, hammadde stoklarımız da çok fazla bunu da azaltmamız lazım.

Önce personel azaltırlar, sandviç malzeme stoklarını azaltırlar, arabaları depoya koyarlar. Personel azalınca, telefon siparişleri eskisi kadar hızlı yetişmez olur. Müşteri geç gelen sandviçlerden şikayet etmeye başlar. Öyle ya sandviç acele olduğu için tercih edilmektedir. Eskiden sandviçin yanına koydukları küçük sürprizleri kaldırırlar. Sandviçin içine konan kaşarı falan da yavaş yavaş azaltırlar. Birkaç ay içinde daha az müşteri siparişi gelmeye başlar. Sandviç arabalarını azaltırlar. Yaklaşık bir yıl sonra baba ilk başladığı gibi bir sandviç arabası ile kalır ve siparişleri kendi dağıtmaya başlar.

Bir akşam oğlu ve karısı ile sofrada iken oğluna döner ve şöyle der.

– Oğlum, sana çok şey borçluyum, iyi ki beni uyardın, gerçekten de KRİZ varmış.

İşte böyle krizi yaratmak bu kadar kolay işte, hepimiz aynı şeyleri düşünür. Planlarımızı, projelerimizi erteler, personel çıkarırsak ne ile karşılaşırız dersiniz?

Bizi çöküşe götüren bir krizle!!

Kaynak: İş’te Kobi