DÜNYA’nın İK’sı programımızda bu haftaki konuğum Client Director Hult EF Corporate Education Aysel İnce oldu. İnce ile günümüz iş dünyasının olmazsa olmazı İngilizceyi neden öğrenemediğimizi konuştuk.

Ayşe Uça: Aysel Hanım’la uzun yıllar önce farklı İngilizce eğitim gruplarında karşılaşmıştım ve birtakım işbirlikleri yapmıştık. Uzunca bir süredir de Dubai’de yaşıyor. Orada da çok uluslu bir eğitim kurumunun yöneticiliğini yapıyor. Biraz şirketinizden bahsedebilir misiniz bize?

Client Director Hult EF Corporate Education Aysel İnce

Aysel İnce: Kurumumuzun temelleri “insanlara İngilizceyi nasıl öğretebiliriz?” mottosuyla, İsveç’te atılıyor. Bu yüzden ana dili İngilizce olan İngiltere ve Amerika’da devam ediyor. Türkiye’de de faaliyetlerini sürdüren EF, daha çok yurt dışı eğitim danışmanlığı tarafıyla tanınıyor. EF’in dünya çapında 650 ofisi, 50 bin de çalışanı var. Birçok değişik kültüre sahip çalışanı bünyesinde barındırıyor, bu da kurum olarak bizim büyük bir zenginliğimiz. Sanırım dünyada bu büyüklükteki tek dil okulu biziz.

İngilizce Neden Gerekli?

Ayşe Uça: Programımızın konu başlığını “Neden İngilizce Öğrenemiyoruz?” koyduk. Çünkü bu çok büyük bir sorun. Burada kişisel olarak İngilizce öğrenmekten bahsetmiyorum aslında. Kurumsal olarak İngilizce öğrenmeye çalışmaktan bahsediyorum. “Neden İngilizce Öğrenemiyoruz”dan önce, “Neden İngilizce öğrenmemiz gerekiyor?” diye sormak, başlangıç için daha doğru olacak sanırım değil mi?

Aysel İnce: Kesinlikle… Özellikle Türkiye’de geçirdiğim yıllarda, İngilizce ile ilgili olarak bu soruları çok duyardım: Neden öğrenemiyoruz, neden yapamıyoruz? Ben de kurum ya da kişisel olarak “Neden öğrenmek istiyorsunuz, İngilizce öğrenmek size ne katacak, hedefiniz ne?” diye sorardım. Küçülen bir dünyadayız. Bilgiye, teknolojiye ulaşmak artık çok daha kolay… Ancak bunu kolaylaştıran en önemli şeyin ortak bir dil olduğunu da görüyoruz. Dünyada ticaretin, işletmenin, sosyal medyanın ortak dilinin İngilizce olduğunu biliyoruz. O yüzden bilgiye, teknolojiye, gündeme hâkim olabilmek için kurumların da, kişilerin de İngilizceye hâkim olmaları gerektiğini düşünüyorum. Kişisel olarak baktığımızda ise İngilizce biliyor olmanın rekabet gücümüze çok büyük bir katkısı var; iş ararken de, iş ortamında da. Bunun yanı sıra bir özgürlük sağlıyor. Mesela İngilizce biliyor olmak, dünyanın birçok yerine gitme imkânı sağladı bana. İş seyahati ya da tatil için gittiğim birçok yerde “Ben burada yaşayabilir miyim acaba?” diye düşündüm. Bu durum dünyanın hemen hemen her yeri için geçerli ve bu özgürlük, beni bugün Dubai’ye getirdi. Kurumsal açıdan da düşündüğümüzde dünyadaki rekabette de var olmak gerekiyor. Bu gündemi takip edebilmek için İngilizceye hâkim olmak şart diye düşünüyorum.

Ayşe Uça: Yaklaşık 23 yıldır işverenim. İngilizce bilmeyen bir çalışana İngilizce öğretmek gerçekten çok zor ve hatta imkânsız gibi geliyor bana. İşveren olarak bu konuda çeşitli girişimlerim de oldu, hatta bir kısmında sizinle birlikte çalışmıştık. Çalışanlarımın İngilizcesini geliştirmek için çok kafa yordum ama bir türlü mümkün olmadı. Kurumlar, neden çalışanlarına İngilizce öğretemiyor?

Aysel İnce: Aslında kimi zaman bunu başardığımız oluyor, öğretebiliyoruz. Sorunuza gelecek olursak bunun birkaç sebebi var. Bu sebeplerin başında, gerçek bir hedef konulmamış olma ihtimali geliyor. Dolayısıyla, biz de kurumlarla ilk olarak hedef belirliyoruz. “Kurumun hedefi doğrultusundaki amaçları nelerdir; konuşma, yazışma gibi farklı kriterlerden hangisi daha önemli, bu bağlamda kişiler nerede daha çok zorlanıyor?” gibi önemli noktaları belirleyip bir plan hazırlıyoruz. Sonrasında genel bir seviye belirleme sınavı yapıyoruz. Bu sınavla durumu net bir şekilde hem biz, hem de kurum görmüş oluyor.

Ayşe Uça: Bu sınava karşı çıkan çalışan ya da yöneticiler oluyor mu?

Aysel İnce: Karşı çıkan olmuyor, çünkü sınav yalnızca ihtiyaç belirlemeye yönelik bir araç. Sınavın sonucunda “bravo” ya da “çok kötüsün” demiyoruz. Sınava girecek kişilerin, çok zorlandıklarında bırakmalarını da istediğimiz oluyor. Çünkü gerçek resim çıkması gerekiyor ki, biz de doğru eğitimi verebilelim. Sonuç olarak başarısız bir eğitim veriyor olmamız hem bizim, hem de eğitimi alan kurumun isteyeceği en son şey olacaktır.

Ayşe Uça: Bir kuruma vereceğiniz İngilizce eğitimi için yol haritanızı, o kurumun yöneticileri ya da işvereni ile belirliyorsunuz. Ancak eğitimi alacak olan çalışanlar oluyor ve çalışan ile yöneticinin bu durumda hedeflerinin aynı olması gerekiyor. Bunun aksi olduğu oluyor mu?

Aysel İnce: Kurumlar bu konu ile ilgili olarak bir iç anket yapıyorlar ve bize eğitim talebi ile geldiklerinde, zaten bu durumu kendi içlerinde çözmüş oluyorlar. Eğitimin türü, süresi, seviyesi gibi konular da bu anketle çözüme kavuşmuş oluyor. Dolayısıyla bir ortak noktada buluşuluyor.

Takibin Olmaması Başarısızlığı Getiriyor

Ayşe Uça: Tüm ön hazırlıklar yapılıp program başlıyor. Ancak bir süre sonra yavaş yavaş katılım azalmaya, heyecan bitmeye başlıyor. Sonunda da program kendi kendini iptal edebiliyor. Bu durum şirket için maddi zarar ve zaman kaybı oluşturuyor ama en önemlisi: Başarısızlık hissi. Bu hissin de çok yıkıcı olduğunu düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?

Aysel İnce: Haklısınız… Takibin olmaması, buradaki başarısız durumun önünü açıyor. Biz bu eğitimi verip çekilmek istemiyoruz. Bu süreci en başından beri kurum yöneticileri ile adım adım ilerletmek istiyoruz. Belli periyotlarda kurum yetkilileri ile bir araya gelip, genel toplantılar yapıyoruz. O toplantılarda kendilerine gerekli geribildirimleri veriyoruz. Kişilerin dosyalarında hedefler var. Eğitim süreci içerisinde o hedeflere ne kadar yaklaşıldığını görüyoruz. Hedefin altında kalan katılımcılarımızla ilgili kurum yetkilileri ile yeni planlar yapıyoruz. İşler kötüye gitmeye başlar başlamaz müdahale ederseniz, o korkulan başarısızlık gelmeyecektir.

Neden İngilizce Öğrenemiyoruz?

Ayşe Uça: Peki, konu başlığımıza dönecek olursak, İngilizceyi neden öğrenemiyoruz?

Aysel İnce: Her şeyden önce bunu ders ve ezbere dayalı bir zorunluluk olarak görmememiz gerekiyor. Dil öğrenmek keyifli bir yolculuk olmalı ve sık ama daha küçük parçalar halinde dersler işlenmeli. Üniversitelerle yapmış olduğumuz araştırmalar sonucu, derslerimizin daha kısa süreli olmalarına dikkat ediyoruz. Kişiler uzun bir süre boyunca ders işlemeyi ve ders dinlemeyi kalkıştıklarında, verilen eğitimin kalıcı olmadığını gözlemleyip, küçük haplar ama tekrarı olan derslerin işlenmesinin daha kalıcı olmasını sağladığını saptanmaktayız.

Türkiye İngilizce Konuşabilmede 70. Sırada

Aysel İnce: 2014 yılından beri her yıl yayınladığımız EF English Proficiency Index raporumuz bulunuyor. En son yayınlanan 2021 raporunda, toplam 2 milyon yetişkinin katıldığı İngiliz yeterlilik sınav sonuçları analiz edildi ve 112 ülkenin sıralamaları belirlendi. Türkiye bu ülkeler arasında 70. sırada yer alıyor ve ortalama seviyesi B1.

Kurumlara Öneriler

  • Stratejik zayıflıkları görebilmek için tüm ekibe dil yeterlilik sınavı yapın.
  • Farklı pozisyonlar için farklı İngilizce seviye standartları belirleyin ve ara ara ölçümleyin.
  • Kolayca kullanılan ara yüzü, içeriği, canlı dersleri ve öğretmenleriyle çalışanlarınızın yüksek motivasyonla kullanacağı bir eğitim uygulamasına yatırım yapın.
  • Eğitim programının sonuçlarını, katılım oranlarını ve öğrenci seviyelerini kolayca takip edebileceğiniz bir platformla çalışın.
  • İngilizce öğrenmeye zaman ayıranları ödüllendirin.
  • Tüm çalışanlarınıza İngilizce öğrenimi için erişim önceliği sağlayın.

Söyleşinin video haline aşağıdan erişebilirsiniz: