Pandemi özellikle geleneksel işlere daha önce düşünemediğimiz bir biçimde sekte vurdu. Bazı şirketler ise hiç hayal etmedikleri bir açılım yakaladılar.

Telekonferans sistemi ile uzaktan yakından alakası olmayan birçok insan Zoom şirketinin adını biliyor ve üç ay gibi kısa bir zaman süreci içinde “zoom” fiil olarak neredeyse tüm dillere yerleşti. Uzun yıllar telekonferans işinde olan rakipleri, Zoom’un güvenlik açıklarından bahisle pazar paylarını korumaya çalışsalar da, Zoom pandeminin ilk günlerinde son derece kolay kullanım ve herhangi bir kuruluma gerek olmaksızın uygulamayı kullanma özelliği nedeniyle pazara yerleşti.

Pandemi sonrasında normal bir davranış olan toplu taşıma araçlarını kullanma birden korkutucu bir durum oldu. Türkiye’de 2017 yılında kurulmuş olan scooter kiralama şirketi Martı bu anlamda en şanslı konumda olan şirketlerden biri. Krizden bir üç yıl önce kurulup yapılanmasını tamamlayan şirket, özellikle toplu taşıma ve hatta taksilere rakip oldu. Kişisel bir ulaşım aracı olması, park yeri sorunu olmamasının yanı sıra virüs karşısındaki koruyucu bir tedbir olarak da bu araçların kullanımı patlama yaşadı. Şirket 25 Milyon dolarlık yatırım aldı. Bu yalnızca scooter kiralama anlamında değil, tüm dünyada scooter kullanımını sıradan bir hale getirdi. Oysa hatırlarım; ticari olarak imal edilen ilk scooter piyasaya sürüldüğünde o yılın haberlerinde yılın girişimi, dünyayı kasıp kavuracak bir araç olarak lanse edilmiş fakat beklenen çıkışı yakalayamamıştı. Pandemi öncesinde bu araç ile yatırım kararlarını sorgulama aşamasında olan Segway firması hiç beklemedikleri bir çıkışı neredeyse tam 20 yıl sonra elde etti. Mikro taşıma araçlarının pazara yerleşmesi, Pandemi sonrası birçok kişinin alışkanlığı ve tercihi olacak artık.

Kriz nedeniyle kimi şirketler yaşam mücadelesi vermekte. Kimi sektörler ise zor durumda, virüsün hızını yükseltmesi sonucu bu sektörlerde iş ve yatırım kararları belirsizliğini koruyor. Buna bağlı olarak yerli, yabancı, küçük, büyük tüm şirketler krizden şu ya da bu nedenle etkileniyoruz. Aynı deprem gibi, onun karşısında hepimiz eşitiz, ancak ilk şaşkınlığın geçmesinin ardından artık yeteneklerimiz, onu karşılama biçimimiz ve ne tavır alacağımız, geleceğimizi belirleyecek. Krizler, neredeyse bütün kar amaçlı organizasyonların kendi varlıklarını yeniden sorgulama gereği duyduğu zamanlardır. Normal zamanlarda o denli önemsemediğimiz performans düşüklükleri, verimsiz bazı yatırımlarımız ve pek gözümüze batmayan şişkin bütçeli departmanlar kriz ile mercek altına alınır.

Bir anlamda kriz bizlere geleceğe dönük almamız gereken kararlar için zaruri bir ortam yaratır. Bu ortamlar tam da şirketimizde neşter vurmamız gereken konulara bıçağı saplamak için bize yeterli cesareti sağlar. Yıllar boyu yatırım yaptığımız, bir türlü kâra geçmemiş olan kimi projeler, birçok zaman sadece ve sadece çok büyük yatırım yaptığımız için devam ederler. Ne kadar para harcamışsak o kadar projeden vazgeçmemiz zorlaşır. Hatta bazen sadece başarsız olduğumuz ile yüzleşemediğimiz için bile devam edebilir. Büyük organizasyonlarda bu yanlış kararların görünür olması biraz daha zor. Örneğin,  yanlış ERP yatırımı yapıp, yıllarca uygulamaya tam geçiş için bekleyen ve yalnızca hatasını kabul etmemek için vazgeçemeyen birçok kuruluş ile karşılaşıyorum. Günümüz teknolojisinde çok daha basit bir şekilde çözülebilecek konular üstelik.

Bu dönemleri iyi kullanmak, şirketimizin hangi alanlarını büyüteceğimize, hangi alanlara neşter vurmamız gerektiğine sakin bir şekilde karar vermek için, aynı depremde olduğu gibi altın saatler bizim için sonradan gururla hatırlayacağımız “altın dönemler “ olabilir.

Krizler Deprem Gibidir

Bir krizin kriz olması için, çoğunlukla düşünülmedik bir şekilde veya tahmin etmediğimiz bir anda olması gereklidir. Aynı deprem gibi, depremin olacağı hep aklımızın bir köşesindedir ancak deprem anı hiç bilinmeyen bir andır. Krizler de böyledir; kriz geldiğinde istisnasız hepimiz ne yapacağımızı bilemeyiz. Hepimizin başına aynı anda gelmiştir, hepimiz aynı şaşkınlığı yaşarız.

Depremden nasıl etkileneceğimiz ise yaşlı, genç, sağlıklı, sağlıksız, zengin ya da fakir olmamızdan bağımsız bir şey, çünkü o anda nerede olacağımızı kestirmek mümkün değildir. İlk şaşkınlık geçtikten sonra ise hem yeteneklerimiz hem de toplumdaki konumumuz krizden etkilenme biçimimizi çizer.

Bu dönemleri iyi kullanmak, şirketimizin hangi alanlarını büyüteceğimizi, hangi alanlara neşter vurmamız gerektiğini sakin bir şekilde karar vermek için, aynı depremde olduğu gibi altın saatler, bizim için sonradan gururla hatırlayacağımız “altın dönemler“ olabilir.