Bu yazı, Dünya Gazetesi’nde 25 Mart 2017 tarihinde yayınlanmıştır.

Korku dolu eğitimle yetişip, biat ve itaat kültürü ile yöneten yada yönetilen, bizim kuşaklarımızın yetiştirdiği çocuklar herkesçe malum. İkibinli yılların başında korkulan bilgisayar sistemlerinin çökmesi bir şehir efsanesi olarak unutuldu gitti oysa saatli bomba milenyum kuşağı iş hayatımızda boy gösterince patladı. Tek istediğimiz onların bizler gibi ezilmemesiydi, doğru girdiler de vardı ama sonuç iç açıcı gözükmüyor.

Son otuz yılda yetişen kuşaklarla nasıl çalışacağımız onları nasıl motive edeceğimiz konusunda kafa yoruluyor. Bizlerin ezberci eğilimlerimizden sonra iyice yaygınlaşan test sistemi, bizlerin onlara davranış şeklimiz, küresel iletişimin yaygınlaşması ve teknolojik gelişmeler yeni kuşakların elinden mantıksal düşünme yeteneğinin büyük kısmını almış görünüyor. Yazdıklarımı tüm kuşak için genellemek doğru değil, ayrıca her kuşağın güçlü ve zayıf yanları var. Burada sözü sosyologlara bırakmak en doğru hareket olacaktır. Fakat bir işveren ve İnsan Kaynakları sektöründe hizmet veren bir kişi olarak, yeni kuşak çalışanlardan beklentilerimin yerlerde süründüğünü en azından kendi gözlemim olarak söyleyebilirim.

Bu kuşak içinde kendi iş dünyamda oldukça sık karşılaştığım karakterler şöyle:

İyimserler

Bir iyimserler grubu var örneğin. Gördüklerim üniversite eğitimi görecek kadar şanslı olanlardan oluşuyor. İyi ya da kötü bir üniversiteyi bitirmiş, bitirene kadar ne yapacağı konusunda herhangi bir fikir geliştirmemiş… “Hele bir üniversiteyi bitireyim geri kalanını sonradan düşünürüm” tadında hayata bakıyor. Sanki sadece bir düşünce üniteleri var, ikincisini aynı anda çalıştırmaları mümkün değil gibi davranıyorlar.

Yabancı dil?

Evet geliştirmek istiyorum

Ne zaman?

Dersler, finaller… Fırsat olmadı. Önce uzun bir yaz tatili yapıp kafamı dinlemeyi düşünüyorum.

Endişeliler

Okulda ne kadar kurs, çalışma, bölüm, ek bölüm, yüksek lisans olasılıkları her bölüme heves edenler. Aynı anda beş ayrı aktiviteye katılanlar (Ki bir kısmı hepsini de iyi yapabiliyor) Hiç birinde tam olarak karar kılamayan ve kıpır kıpır kıpırdayan tipler. Aynı anda her şey olmak istiyorlar. Sanatçı, yazar, müzisyen, dilbilimci, girişimci. Hayata ilişkin bir şeyleri kaçırdıklarına dair telaş halindeler.

Kendi alanım doğru mu acaba?

Başka bir alan mı olmalıydı?

Geri mi kalıyorum?

Endişelileri işe aldığınızda bu işi çok istediklerini, öğrenmeye aç olduklarını, kariyerlerini bu yönde ilerletmek istedikleri konusunda size yemin edeceklerdir. Hazır olun: Sadece altı ay sonra yeni bir deneyim yaşamak isteyeceklerdir!

İyimserler zaman içinde gelişme gösteriyor, büyüyor ve olgunlaşıyor. Dünyanın kendi etraflarında dönmediğini geç de olsa anlıyorlar.

Endişeliler, hele daha bir endişeli olanlar, sadece iş değil meslek değiştiriyorlar. Daha az endişeli olanlar ne isediklerini az çok tahmin etmiş ya da hayat silsilesi içinde mecbur kalmış olarak duruluyorlar. Her ikisi de zaman içinde başarlı oluyorlar ki zaten bundan sonraki yıllarda ülkemizi yönetecek olanlar; sanata, bilime ve gelişime yön verecek olanlar onlar.

Evde Olmayanlar

Bir başka grup var ki onları tam olarak adlandıracak tek kelime bulamıyorum. Görünüşleri çok iyi, nasıl giyinmesi gerektiğini biliyorlar. Kuvvetle muhtemel bir ya da birkaç yabancı dil biliyorlar. Yurt dışında yada Türkiye’de iyi bir okulu bitirmişler. Haliyle böyle bir kişi ile iş hayatında ya da çalışan olarak karşılaşınca beklentilerinizi de yukarı çekiyorsunuz.

Ama üretkenlik yok.

Toplantılarda olağanüstü bir biçimde not tutuyorlar (Böyle not tutan bu karakteri ilk gördüğümde, oldukça şaşırmıştım. “Bu kişinin anlayıp benim kaçırdığım bir şeyler mi var?” diye düşünmüştüm.) Aradan geçen 10 yıl içinde harıl harıl her söylenen kelimeyi yazan kişiler görünce sadece gülümsüyorum.

Söylenenleri, özellikle yabancı dilde söylenenleri çok iyi anlıyorlar ve bunların notunu da tutuyorlar. Yeni bir iş ya da proje verildiğinde hiç panik yok, yapılacakları sakin bir şekilde bir bir yazmaya başlıyorlar. Ama sonunda üretim, performans, servis, sözün özü ortaya çıkan bir ürün olmuyor.

Bu kişilerin görünürdeki bilgileri oldukça iyi, ulusal ve uluslarası magazin kültürüne oldukça açıklar. O nedenle bulundukları yerlerde seviliyorlar, sosyal anlamda oldukça iyi bir biçimde tutunuyorlar. Yüzeysel olduklarından hemen birçok konuda söylecek sözleri var, yoksa da var gibi davranma kabiliyetleri oldukça yüksek. Dolayısıyla bir organizasyonda uzun süre kalabilir ve yükselebilirler.

Performans değerlendirme sistemi iyi olan bir organizasyonda bile 2 yıl civarı farkedilmeden kalabilirler.

Bu kişilere olmuyor, işler yürümüyor ve sanırım sizinle olmayacak dediğinizde çok ama çok şaşırıyorlar. Çünkü onlar, sadece orada ve var olmalarının yeterli olduğunu düşünüyorlar.

İşveren veya yönetici olarak bu kişilerle karşılaşırsanız lütfen ilk başta zili çalmayı unutmayın. “Doğru zil” üretim zilidir bu; çalın ve saklanıp bekleyin kimse yoksa oradan hızla uzaklaşın.