DÜNYA’nın İK’sı programımızda bu haftaki konuğumuz; Ayça Furth.  26 yıldır otomotiv sektöründe olan Ayça Hanım, Groupe PSA bünyesinde birçok farklı pozisyonda bulunmuş. Peugeot, Citroen, Opel ve DS markalarını çatı kuruluşu olan Groupe PSA’da CCO/Chief Corporate Officer olarak görev yapıyor. Kendisi ile özellikle pandemi dönemindeki şirket politikaları üzerine konuştuk.

Ayşe Uça: Sizi uzun zamandır tanıyorum, çok zeki ve yerinde duramayan bir insansınız. Nasıl oldu da 2000 yılından beri aynı gruptasınız. Bu şirket bağlılığı nasıl oluştu?

Ayça Furth: Bu benim değil PSA’nın başarısı. Her ne kadar gelenekçi bir sektörde, soğuk metalle iş yapan bir sektör olsa da, PSA bizlere inovatif yapımız, deneysel tarafımız, yeni şeyleri tecrübe etmemiz konusunda alan açan bir kurum. Ben grup içinde çok farklı görevler aldım, satış sonrasından insan kaynaklarına giden sık rastlanmayan bir kariyer yolculum var. Bu örneği ara sıra veriyorum, aynı anda balatanın hamur formülünü bilip, bordro mevzuatını bilen bir kişi var; o da benim muhtemelen. Herhalde bu PSA’nın çok yönlülüğe izin veriyor olması diye düşünüyorum.

Groupe PSA COO’su Ayça Furth

Ayşe Uça: Şirketlerin çalışanları geleneksel kontrol mekanizmaları bir gecede yok oldu. Ofise kaçta geldiğimiz, kaç saat çalıştığımız, çay içme saatleri, kıyafet kuralları… Siz bu konuda neler yaptınız?

Ayça Furth: Öncelikle içinden geçtiğimiz sürecin trajedileri var. Bu süreçte hastalanan, işini kaybeden, yakınlarını kaybedenler için üzgünüm. Umarım süreç en kısa sürede atlatılır ve yeni normal denilen bir şekle döner. Ben şöyle düşünüyorum: Kendimizi anlamlı kıldığımız her şey kayboldu. Kapitalist sistemde kendimizi; yaptıklarımız, giydiklerimiz ya da yaşadıklarımıza anlamlandırmayı öğrenmiştik. Bir sabah bir uyandık kendimize anlam kattığımız her şey yok olmuştu. Bu hem sosyal yaşam, hem de birey adına bir travma. Kendi adıma bu süreçten geçmek için, kendimde tutunacak şeyleri keşfetmek kıymetli bir bulgu oldu. Kurum adına baktığımızda da; yakın geçmişte çok köklü bir yapılanma geçirdik ve bir iç görüde bulunduk. Dedik ki “Geleceğin yetkinlik setlerini bünyemizde bulundurmamız gerekir.”. Soyut düşünme, inovatif bakış açısı, İngilizcede resilience dediğimiz dayanıklılık… Şu anda görüyorum ki konjonktürü kurum olarak doğru okumuşuz, bizim şu dönemde ihtiyacımız olan yetkinliklerdi bunlar. Dolayısıyla hem dijitalleşmenin getirdiği soyut düşünme, hem dayanıklılık hali, bu zorlu dönemde sınırlarını koruyabilmek ve dik durabilmek anlamında içerde çok güçlü kaslarımız vardı. Biz personelimizi koruyabilmek adına yarım günde eve geçme kararı aldık ve kesintisiz şekilde çalışmaya başladık. Sanki biz hiç ofiste çalışmamışız, hep evde çalışmışız gibi kesintisiz devam ettik. Bunun altında doğru yetkinlikler, kurumun stratejik bakış açısı ile zamanında yaptığı altyapı yatırımları ve IT ekibimizin muazzam desteği ve çabası var.

Ayşe Uça: Gerçekten insanın yaratma gücü ve bunu her şekil ve şart altında ortaya çıkarabilme becerisi. Bu durumda aslına böyle bir çalışma İnsan Kaynağını seçimden başlıyor değil mi? Seçim kriterleriniz nasıl?

Ayça Furth: İnsan kadar çok karmaşık bir organizasyonu bir saatlik bir görüşmede tanımak mümkün değil. Dolayısıyla bizim bir success profil çalışmamız var ve ciddi bir assesment yapıyoruz. Bu şablona uyan adaylarla, bu işi bilimsel yapmaya çalışıyoruz. Bu araçları sadece işe alımda değil, gelişimi tetiklemek için de kullanıyoruz. Biz performans değerlemesinde sadece yöneticilere değil, hem altında çalışanlar, hem de yan yana çalışanlar arasında bir geri bildirim verdik. İnsanların davranışı bilim olarak adlandırıldığında herkes birbirinin gelişiminde kaldıraca dönüşüyor.

Çalışan değerlendirmenin birtakım bilimsel verilere dayandığını biliyorsa, bunun adil bir değerlendirme olduğunu düşüyor ve motivasyonu olumlu yönde etkiliyor.

Ayşe Uça: Pandemi sırasındaki durumu olumlu bir şekilde değerlendirip, verimli bir işgücü yarattığınızdan bahsetmiştiniz. Bunun hikayesini anlatırsanız çok sevinirim.

Ayça Furth: Bu hikayeyi sonsuza kadar anlatırım, çok heyecanlandıran bir hikaye. Her şey bireyden çıkıyor yaşadığınız işin iklimi, ortamı kendinizden çıkardığınız hikayelerden oluyor. Benim özgürlük gibi güçlü bir değerim var. Pandemi döneminde örselendim. Sonra bir gün farklı bir perspektiften bakmayı denedim. Bu şekilde baktığımda muazzam bir şey gördüm. Ekip pandeminin ortasında sektör birinciliği yaşadı. Bütün dünya durmuşken biz araç buluyoruz, satıyoruz, birbirimizi koruyoruz bu arada. Biz bu dönemde inovasyon denen şeyin etkisini, alan açmanın yarattığı sonuçları çok güzel gördük. Özgürlük dediğimiz kavram bizim için şuymuş; her sabah uyanıp ofise gidiyoruz, trafiğe giriyor, asansör sırası bekliyoruz. Yanımızda oturan kişiye ve ofis ortamının sıcaklık derecesine başkaları karar veriyor. “Hadi bakalım şimdi inovatif ol.” diyorlar. Bu rasyonel karşılaştırma benim için çok aydınlatıcı oldu. Belki de özgürlük sınırlanmıyor, belki de özgürlüğe dair bir fırsat penceresi açıldı. Hayatımız rolleri sahne sahneydi, ofiste ve evde… Oysa şimdi hayatımızın tüm rollerini aynı yerde oynuyoruz. Sahne değişirken daha kolaydı. Rolleri yönetmek bütünsel bir bakış açısı gerektiriyor artık. Bu bize biraz da provokatif beyaz yakanın özgürlüğü gibi muazzam bir hikaye yarattı ve ofisleri tamamen kapattık. Özgürleşmek için de inovasyona, birey olmaya, daha güçlü olmaya, farklı renklere pencere açtık.

Ayşe Uça: Beyaz yakaların özgürlüğü dediğimizde, bazı çalışanlar saat kavramı olmaksızın çalışıyor. Bir kısım çalışan ise bunu işten uzaklaşmak için bir fırsat olarak görüyor. Bu kontrolü iyi ya da kötü kullanan var. Siz bunu nasıl yönetiyorsunuz?

Ayça Furth: Bugüne değin biz kolektif çalışmayı öğrendik. Birileri bizi kontrol ediyordu, ofise giriş kart basıyorduk. Şimdi yürümeyi öğrenmiş çocuk haylazlığı gibi, birey olma  hikayesinin bir parçası olarak görüyorum. Birileri olmadan, durma ve yürüme alanlarımızı da öğreniyoruz. Bunun öğrenme eğrisi var. Bir kısmımız öğrendi, bir kısmımız deneyimliyor henüz. Bu arada ofiste farkında olmadan öğrendiğimiz şeyleri öğrenmek için, kendimiz birey olarak çaba göstereceğiz. Bireysel inisiyatif almayı da kimimiz öğrenecek, kimimiz ise öğrenemeyecek. Sürekli öğrenmeyi öğreniyor olmamız gerek. Bunu yapamama durumu ise, önümüzdeki dönemin doğal seleksiyonu olarak karşımıza çıkacak belki..

“Ofisin kapanması çalışanlar üzerinde Berlin duvarının yıkılması gibi bir etki yarattı.”

Ayşe Uça: Bu dönemde fiziksel ofisinizi tamamen mi kapattınız?

Ayça Furth: Evet, ofisimizi fiziksel olarak kapattık. Son 20 gün eşyalarımızı topluyoruz. Normalde bireyin ait olmakla ilgili bir ihtiyacı olduğunu düşünürdük. Ofisler için binlerce metrekare alanlar ve yatırımlar yapardık. Şimdi ofisleri kapatıyoruz. Ofis eşyaları evlere yollanıyor. Sadece daha sıcak bir ortam yarattığımız bir toplanma lokasyonumuz olacak. Başta bundan biraz çekindik, personelin varlık sebebi olan bir şey yok oluyor. Her sabah 6’da kalkıp gittiği yer yok artık. Bilinen klasik anlamda bir ofisimiz yok. Bunu bizim sektörümüz için düşünün, soğuk metalle uğraşan bir sektörüz ve şimdi bunu ofissiz yapmaya karar verdik. Ayşe Hanım bu çok şaşırtıcı bir biçimde, Berlin duvarının yıkılması gibi çalışanlara çok olumlu bir etki yarattı. Şimdi heyecanla pandemi kuralları bitiminde burada buluşmayı bekliyoruz.

Söyleşinin video haline buradan erişebilirsiniz.