Nasıl Bir İK programımızın bu haftaki konuğu Yesim Sanal oldu. Yesim Hanım ile liderlik trendleri hakkında konuştuk.
Ayşe Uça: Hoş geldiniz Yesim Hanım.
Yesim Sanal: Hoş buldum Ayşe Hanım.
“Strateji yapması gereken şirketler zaten dün stratejilerini belirlemişlerdi.”
Ayşe Uça: Çoklu bilinmeyenleri içeren bir dönemden geçerken nasıl bir strateji oluşturuyorsunuz? Ya da oluşan bir stratejiyi mi yönetiyorsunuz?
Yesim Sanal: Dünya belli zamanlarda belli trendlerden geçti. Şu an için Mega Trendler diye nitelendirdiğimiz bir trend döneminden geçiyoruz. Gezegenimizi etkileyen, büyük çaplı trendler bunlar. Arka planda gerçekleşen olayları ve bildiklerimizi kullanarak mega fırtınaları atlatmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla çok önceden öngörmeye çalışmak ve stratejik olarak plan yapmak için önemli. Strateji yapması gereken şirketler zaten dün stratejilerini belirlemişlerdi. Strateji yaşayan bir şeydir, bir gün strateji yapıp beş yıl boyunca öylece bırakılmaz. Mesela üç yıllık stratejilerde, dünyanın üç yıl sonra nasıl bir hal alacağı öngörülmeye çalışılarak yapılıyor. Bunları öngörmek o kadar da zor olmuyor. Mesela deprem ülkesi olduğumuz için bunu öngörmek çok zor değil. İleriki süreçte İstanbul depremi olacağını biliyoruz ve bunun etkilerinin neler olabileceğini yıllar öne tahmin edebiliyoruz. Tek bir senaryoya bağlı kalmadan, stratejilerimizi belirliyoruz.
“Yetkisi olmayan ama etkisi olan liderler”
Ayşe Uça: Bir şirkete danışmanlık verdiğinizde çeşitli danışmanlık hizmeti sunabilirsiniz. Yöneticilere daha objektif olarak stratejik koçluk yapabilirsiniz ya da çalışanlara ve İnsan Kaynakları departmanına aktarılması konusunda koçluk yapabilirsiniz. Bu süreç nasıl ilerliyor?
Yesim Sanal: Strateji; şirketin nereye gittiğini gösteren bir resim, bir hedeftir. Şirketin kendine ait bir stratejik planı varsa eğer yalnızca İnsan Kaynakları departmanını ilgilendiren bir durum olmaktan çıkmaktadır. Strateji departmanlar üstüdür ve herkesi ilgilendirir. Şirketin içerisindeki özellikle liderler bu stratejiyi doğru ve şeffaf bir şekilde aktarabildiyse, stratejiyi uygular ve çalışanlarını da bu stratejiye yönelmesini sağlayabilir. Şirket içerisinde formal olan liderlerin yanı sıra informal olan liderler de vardır. Yetkisi yoktur ama etkisi vardır bu liderlerin. Bu liderleri göz ardı etmemek gerekir. Stratejinin hayata nasıl geçirileceği konusundaki çalışmayı mutlaka liderler ile konuşmalı ve sahiplendirilmesi gerekmektedir.
Ayşe Uça: “Şirket stratejisinden liderlerin haberi yoktu” diyebileceğiniz ya da “haberleri vardı ve çok güzel bir süreç izlendi” dediğiniz bir olay yaşadınız mı?
Yesim Sanal: Çok örneği var. Liderler, şirketin stratejik hedeflerini iyi biliyor ve anlıyorsa; stratejiye sahip çıkmak ve nasıl bir yol izleyeceklerini bizlerden koçluk alarak, danışarak öğrenebiliyor. Liderin, şirketin büyük resminde kendini nerede görmesi gerektiğini anlamasını sağlıyoruz. Kendini şirketin bir parçası olarak gördüğü zaman şirketin başarısında da bir parça olmak istiyor. Aile şirketleriyle çok çalışıyorum ve veliaht yetiştirme koçluğu yapıyorum. Ailenin içinden biri olmasına rağmen şirketin stratejik hedef ve vizyonunu netleştirilmemesinden kaynaklı içeride farklı bakış açıları yaratılabiliyor.
“Yukardaki kişi ne kadarsa, şirketin çapı da o kadardır.”
Ayşe Uça: Veliahtlar direkt olarak bu konfor alanının içine doğuyor ve kıymetini bilemeyebiliyor. Kafalarında çok farklı bir resim oluşabiliyor veya farklı yönelimleri olabiliyor. Bununla karşılaştığınız durumlar oluyor mu? Karşılaştığınızda nasıl bir yol izliyorsunuz?
Yesim Sanal: Veliahttın babası, şirketi sıfırdan yaratmış ve çok büyük zorlukları aşarak başarıya ulaşmış bir kişi oluyor genelde. Kendi çocuğunu yetiştirirken daha konforlu alanlarda büyütüyor. Veliahttın geldiği gerçeklik ile babanın geldiği gerçeklik arasında çok büyük farklı oluyor. Bu yüzden üçüncü nesle kadar aktarılan çok az sayıda şirket var çünkü el sıkışıp devralan veliaht çok az. Eğer şirket üçüncü nesle aktarıldıysa, üçüncü nesil artık sanat tarihi okuyordur derler. Stratejik adımlar atılabilmesi için lider olacak kişinin fikrini söyleyebilmesine alan yaratılması gerekmektedir. Yukardaki kişi ne kadarsa, şirketin çapı da o kadardır. Kolektife baktığımızda bir kişinin aydınlanması, 8 bin kişinin aydınlatır.
Ayşe Uça: Liderin stratejisi ile şirketin stratejisinin ortak olmadığı durumlar oluyor mu? Bu durumun şirket başarısına etkileri nelerdir?
Yesim Sanal: Hepimiz bir bireyiz ve hepimizin gitmek istediği bir nokta var tabii ki ama liderin kendine ait bir stratejisi varsa, şirketi uzun vadede başarıya ulaşması oldukça zordur. Liderin stratejisi ile şirketin stratejisinin hizalanmamış olabildiğini görüyoruz. Hizalanmış değilse zaten şirketi büyümeye ve geliştirmeye götürecek lider, o kişi olmuyor. Liderlik rolünü bunları göz önünde bulundurarak dağıtmak gerekiyor. Ne zaman şirket stratejisi başarılı oluyor? Şirket stratejisi; stratejiyi yöneten, ekipleri peşinden götürebilecek olan liderlerin bireysel haritaları, vizyonları ancak şirket ile hizalandığı zaman başarılı olacaktır.
“Depreme stratejik açıdan bakış”
Ayşe Uça: Kahramanmaraş depremi hepimizi derinden etkiledi. Yardım etmek istiyoruz, yardımlar gönderiyoruz ancak ihtiyaç olmadığı söyleniyor. İlerleyen süreçlerde tekrar yardım talebi geliyor ve bizler sürekli gel-gelme, yap-yapma durumlarını yaşıyoruz. Siz strateji ve liderlik konularından baktığınızda bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yesim Sanal: Hepimiz için çok büyük bir üzüntü oldu. Kendi içimizde bu duyguyu yaşarken, konforlu olan hayatımızda konforsuz hissettiren ve utandıran bir duygu durumuna dönüştü. Çalışma süreçlerimde gözlemlediğim en önemli şey kriz anında insanlar kendi doğalarına dönüyorlar. Bir anda o stres anı, zihnin en iyi bildiği şeylere yönelmesini sağlıyor. En iyi bildiği şey; önceden tasarlayıp, planladığı bir şeyi kriz anlarında gün yüzüne çıkartılıp, kullanılmasıdır. Bu tür olaylar için öncesinde tatbikat yapılırsa o zaman zihin buna dair geri dönüp bakabileceği bir referansı oluyor. Depreme stratejik açıdan bakıldığında, ülkelerin yaptıkları stratejik programların içerisinde böyle bir tasarım yok ise zihnin gidip bakabileceği bir yerin de olmadığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla hepimiz bu konuda yeterince organize olabilecek bir öngörülmüş plan çerçevesinde bugün yaşayamıyoruz. Daha önceden önümüze konulmuş bir plan olmadığı için ne yapacağımızı bilmiyoruz ve bu da bizi kaosa sürüklüyor.