Her Perşembe, Dünya Gazetesi YouTube kanalında yayınlanan DÜNYA’nın İK’sı programımızda bu haftaki konuğumuz Türk-Alman Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Aykut Arıkan. Kendisi ile Sürdürülebilirlik ve Kurumsal Dirençlilik konusunda sohbet edeceğiz.
Ayşe UÇA: Bundan 20 yıl önce bu konuda çok farklı şeyler söylerdik ama son yıllarda risklerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekti. Özellikle pandemiden sonra, kendi iş pratiklerimizi yaparken artık sürdürülebilirlik kavramına dikkat etmemiz gerekiyor. Konunun önemini sizden alabilir miyiz?
Prof. Dr. Aykut Arıkan: Bu konu ilk Çernobil faciası sonrası hazırlanan bir raporla gündeme geliyor. Oradan bugün bizim bildiğimiz sürdürebilirlik ve kalkınma hedeflerine kadar ilerliyor ve çok ciddi raporlama metodojileri oluşuyor. Bunu küresel planda SOX (Sarbanes-Oxley Act) gibi Basel (Basel Bankacılık Denetim Komitesi) gibi çerçevelerle birlikte iş dünyası da hükümetlerin yanında ciddiye almaya başlıyor. Bir kurumun sadece çevreye duyarlı olması yeterli değil. Kendi içinde de ekonomik açıdan yeterli ve sürdürülebilir olması, kendi risklerini hesaplayabilmesi tabii ki gerek. Ancak sosyal planda da, örneğin; çocuk işçi çalıştırıyor mu, çalışanlarına eğitimi aldırıyor mu, buralara kadar sosyal konulara da dikkat etmesi gerekiyor. Avrupa Birliği bunu fazlasıyla ciddiye alıyor. Ayrıca uluslararası kredilere başvuran firmalardan sürdürülebilirlik raporu isteniyor.
Pandeminin en önemli etkisi bu dönemin Yeni Rönesans’ı olmasıdır.
Ayşe UÇA: Bir dönem sürdürülebilirlik konusu daha çok üretim sektöründeydi şimdi nasıl?
Prof. Dr. Aykut Arıkan: Artık insan olan her yerde bu kavram önemli… Pandemide en önemli konunun insan olduğunu bir daha gördük birikte değil mi? Pandemini en önemli etkisi bu dönemin Yeni Rönesans’ı olmasıdır.
Tabii ki işin ekonomik, siyasi, teknolojik boyutu var ama insan ve insanın olduğu yerde sürdürülebilirlik önemli. Paydaşlarımız insanlar en başta çalışanlarımız, tedarikçilerimiz onların tedarikçileri ve toplumun kendisi de bizim paydaşımız. Micheal Porter’ın getirdiği bir kavram var. “Küresel değer ağı” bunun içinde iş yapıyor şirketler. Yılların spor ayakkabısını yapan kuruluş sadece tasarım yapıyor, sadece tedarik zincirini yönetiyor. Tabii ki onun tedarikçisi de sonunda o ayakkabının tüketicisi olabilir. Bir yerde müşterisi de işte bu değer ağında bir insanı es geçtik. Burada bir değer ağı var… Bu değer ağında insan es geçiliyordu. Ancak şirketleri oluşturan şey: İnsanlar. Bu nedenle insanın baz alınması gerekiyor. Kurguların insanın üzerine yapılması gerekiyor.
Artık Sıfır Sonuçlu Oyunlara Değil Yeni Kurgulara İhtiyacımız Var.
Ayşe UÇA: Bir üçgen var. Karlılık, insan boyutu ve gezegenin sürdürülebilirliği… Bu üçünü bir arada tutmak kolay değil. Biz insanlar medeniyetin tüm olanaklarından kesintisiz yararlanmak isterken, çevreye geri dönülemez bir zarar verdik. Uzun dönemde kuruluşların varlığını sürdürülebilmesinin yolu bu dengeyi düşünmelerinden geçiyor değil mi?
Prof. Dr. Aykut Arıkan: Çok doğru çünkü dengesizlik eski kurguydu aslında. Bunu oyun teorisi ile açıklayayım. Oyun teorisinde sıfır sonuçlu oyunlar eski oyundu. Bunun yerine karşılıklı kazanım sağlayan oyunlar koymamız gerek. Gezegeni mahvetmeden de kalkınmak mümkün. Mesela bunu ilk fark eden bilişim dünyası oldu. Green Computing (Yeşil Bilişim) dediğimiz. Çevreye daha duyarlı daha az enerji tüketen üstelik daha ucuz olan teknolojiler geliştirebiliyor. Artık sıfır sonuçlu oyunlara değil yeni kurgulara ihtiyacımız var. Bunun için her şeyden önce kurumların daha dirençli hale gelmesi gerek. Mesela pandeminin de devamı gelecek, tek bir virüsle kalmayacağız.
Ayşe UÇA: Şirketler için sürdülebilirlik kavramı neleri içeriyor?
Prof. Dr. Aykut Arıkan: Şirketin yönetim yaklaşımı ne, paydaşlarını nasıl konumlandırıyor, paydaşlarını sürecin içine nasıl katıyor, paydaşlar ne derece temsil ediliyor, nasıl bir iletişimi var paydaşları ile… Ondan sonra da bu üç temel konu çevresel, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik konusunda ne yapıyor, nasıl yapıyor, bunların ortaya konması… Şirketler birçok şey yapıyor, örneğin eğitimler aldırıyor. Bu eğitimlerin hangi stratejik ihtiyaca binaen alındığı bunu raporlama ile ortaya koyup koymadığı mesela. Bu temel konulara yönetim olarak yaklaşımın ne ve bunları nasıl uyguluyorsun. Örneğin nasıl enerji tasarrufu sağlıyorsun, nasıl eğitim aldırıyorsun, çocuk işçi çalıştırıyor musun, cam tavan konusunda ne yapıyorsun, cinsiyetin nötr olduğu bir şirket kurgun var mı, pozitif ayrımcılığı nasıl ortaya koyuyorsun vb. Tabii ki ekonomik sürdürülebilirlik noktasında da risklerin hesaplanması, iç denetimin yapılması, sadece üst yönetimin tabanı denetlediği bir yapı değil tüm ekosistemin paydaşlarla birbirini denetlediği bir yapı kurulması önemli. Bundan sonra da bu kavramların sürekli geliştirilmesi gerek. İnovasyonun sürekli olması gerek.
Ayşe UÇA: Küçük bir şirket için sürdürülebilirlik konusunda neler söylemek istersiniz?
Prof. Dr. Aykut Arıkan: Önce iş modeline bakması gerek. Bu anlamda bir koçluk alabilir, dışarıdan objektif bakacak bir destek alması gerek.
Ayşe UÇA: Etik yaklaşım sürdürülebilirliğin neresinde?
Prof. Dr. Aykut Arıkan: Etik olmadan hiç birşey yapamazsınız. Şeffaflık hesap verebilirlik bunların hepsinin olması gerekiyor. Bunları sağlayamazsanız istediğiniz kadar inovasyon yapın, isteğiniz kadar iş modeliniz ile oynayın, etik yoksa her şeyi unutun gitsin. Etik, yüzde bin önemli. Daha önce bahsettiğim oyun teorisi de bunu açıklıyor. Kazancımız birinin kaybına yol açmamalı. Her iki taraf da kazanabilmeli. Etik olmadan bırakın büyümeyi işinizi bile yapamazsınız. Micheal Jordan’ın güzel bir lafı var bir şeyi başaramamışsam daha zamanı gelmemiştir der. Etik olan şirket eninde sonuna kazanır.
Ayşe UÇA: Sürdürülebilirlik konusunun da adım atıldıktan sonra ne yapmalı?
Prof. Dr. Aykut Arıkan: Sürekli denetim ve konunun refleks haline getirilmesi. Örneğin; kriz yönetimi… Kriz yönetiminin krizden önce yapılması gerekir. Öyle örnekler biliyorum ki; şirket kriz toplantısı yapıyor, oysa o anda yaptıkları acil durum yönetimi kriz zaten patlamış. Sürdürülebilirlik sistemini kurduktan ve denetimi yapıp konuyu refleks haline getirdikten sonra krizleri yönetmek ve üstesinden gelmek kolay olacaktır.
Söyleşinin video haline aşağıdan erişebilirsiniz: