Mızrakları bilemek, tekerleği pürüzsüzleştirmek, dünya denizlerini fethetmek, fosil yakıt kullanmak, elektriği icat etmek, kablosuz ağlar kurmak… Her yeni güncelleme bir inovasyonun ürünüdür. Çağları açan-kapatan savaşlar ya da fetihler olarak tarihe not düşülmüş olsa da, not düşülen takvim bile bir inovasyon meyvesidir…
Bir kavram ne kadar çok tekrarlanırsa, içi de aynı oranda boşalıyor ve bir süre sonra beynimiz bu konu ile ilgili herhangi bir şey görmek ya da işitmek istemiyor. Hatta bugünlerde e-mail kutumuzda sıkça rastladığımız webinar davetlerini, buna en güzel örnek olarak söyleyebiliriz. Pandemi döneminde webinar ya da online konferanslar o kadar çok arttı ki, içeriği kaliteli de olsa; beynimiz, pek de ilgilenmemeye başladı bu davet e-maillerle… Ben de bu “kavram tekrarlarına” düşmemek için bir süre yazmak istemedim, ta ki Rudolf Diesel’in hayatı ile ilgili bir yazı okuyana kadar. Her yeni fikir, bir inovasyon değil elbette. Değer yaratan birçok yeni fikir olabilir; ancak gerçek inovasyon, bu fikirlerin uygulamaya konmasıdır. İnovasyon sadece yeni fikir anlamına gelmediği gibi, sadece yenilik demek de değildir. Çünkü her yenilik değer, kâr ya da refah yaratmayabilir… Bu anlamda birçok inovasyon tanımı arasında; inovasyonun, üç ana anahtar konsepti olduğunu söyleyen Tim Kastelle’ın tanımı konunun daha net anlaşılmasını sağlıyor. Bu unsurlar “Fikir, Uygulama ve Değer Yaratma”.
Bu üç anahtar konseptin tanımı ise şöyle:
“İnovasyon anlamlı problemlere, yeni çözümler yaratma işlemidir.”
Günümüz rekabet çağında bazı küçük şirketler, yılların dev kuruluşlarına meydan okuyabiliyor. Bu meydan okuma, yaratıcı bir çözüm sayesinde gerçekleşiyor. Gelişen teknoloji sayesinde, zaten bilgiye ulaşmak için bir servete hiç ihtiyaç yok. Edinilen bilgiyi de, kendi inovasyonu ile harmanlayıp, tüketicisine ulaştıran şirket; ölçeğinin önemi olmadan, rekabette “ben de varım” diyor ve hatta galibiyete erişiyor. Ülkemizde de bu şirketlerin birçok örneği bulunuyor. Datassist Bordro Servisi olarak hizmet sağladığımız PEAK Games’in, 1,8 Milyar Dolar’a satılması ülkemiz adına harika bir olaydı.
İnovatif bir şirket yaratmak için bu konuda çalışan uzmanların çok değerli çalışmaları var. Ben inovasyonu yok etmemek adına girişimci olarak odaklanmamız gereken üç alandan bahsedeceğim.
1-İnovatif Bir Kültür
Geleneksel şirket yapısı içinde inovatif bir kültür oluşturmak mümkün değil. Alt üst ilişkilerinin sıkı sıkıya belirlendiği, liyakatın son derece önemli olduğu şirketlerde geçirilen bir 10 yıl, inovatif bakış açısının bir daha geri gelmemek üzere yok olması demek. Yıllar önce benimle çalışan çok değerli bir kişide gözlemlediğim bir durumdu bu. 2000’li yılların başında, son derece geleneksel bir grubun Ar-Ge departmanında, yeni fikirler bulmak ve uygulamaya koymak üzere çalışan bu kişi, bana zaman zaman projeleri anlatırdı. Kendi dönemine göre son derece yenilikçi bu projeleri heyecanla dinledikten sonra, “Peki, bu proje uygulandı mı?” diye sorardım. Aldığım cevap “Hayır. Çünkü yönetim riskli olduğuna karar verdi.” ya da “Bunun için erken olduğu söylendi.” olurdu. Bu grupta çalıştığı uzun yıllar boyunca, üretilen hiçbir projesi uygulama aşamasına geçememişti.
Bu kişi gruptan çıktığında ise artık uygulamaya geçiş konusunda kendisinde bir yılgınlık olduğunu, çok zeki biri olmasına rağmen, orada geçen yılların yaratıcılık konusunda kalıcı hasar bıraktığını gördüm. Ciddi zaman ve emek harcadığınız onlarca projenin, birisi ya da birileri tarafından durdurulduğunu düşünün… Sonrasında ise derin bir öğrenilmiş çaresizliğin içerisine hapsolarak, artık kendi kendinizi frenler hale geleceksiniz.
2-Demokratik Açık İletişim
Çalışanların yeni fikirleri korkmadan savunacağı, çıkar çatışmaları ve işini kaybetme korkuları ile oluşabilecek gizli ve sinsi engellemelerin, sıra dışı çalışanları durdurmayacağı ortamları yaratmak sanıldığı kadar kolay bir durum değil. Şirket aklı ne kadar farklı bir şey de istese, şirket kültürü zaman içinde kendiliğinden farklı bir yöne evrilebiliyor. Şirket kültürü, yönetim kurulu odasında değil, çay ocağında oluşan bir kültürdür. Bu nedenle kendi yolunda akan bu derenin yolunu, en baştan doğru yönlendirmeniz gerekiyor. Açık iletişimi desteklemeniz ve gizli bağlantıları, biat kültürünü, söylenmeyen kuralları aşmanız gerekiyor. Mümkün olduğu kadar yazılı kuralla açık iletişimi desteklemek, iletişimi kesen çıkar ilişkilerinin bu organizasyonun gerçeği olmadığını belirtmek, bunu yaratmaya çalışan kişi ya da grupların farkında olmak, bunun birinci şartı…
3-Doğru İşe Alım
İşe alım, bir organizasyonun can damarı ve enerji akışını sağlayan bir eylemdir. İşe alımı tesadüfe bırakmak, tanıdıkların işe alınmasını sağlayan mekanizmalar kurmak ne kadar sakıncalı ise; çok kuralcı insan kaynakları sistemlerinin kurulmuş olması yaratıcılığı, üretkenliği test etmeyen rijit sistemler de bir o kadar yıkıcı oluyor. Yaştan, mezun olduğu okuldan ya da sektör tecrübesizliğinden işe alım departmanının süzgecine takılan onlarca değerli insan kaynağı olabilir. Siz bu tür yetenek arayışı içindeyken, beklediğiniz kişi iş görüşmesine gelirken kravat takmadığı için elenmiş olabilir. Bu nedenle “şirketin aklının”, işe alım departmanını bizzat yönlendirmesi gerekebilir. Objektif ölçümleme yapan testlerle birlikte, doğru değerleri yakalayan yaratıcı beyinlerin işe alım içinde bizzat olması ya da bu konuda otomatikliği önleyen kontrol sistemi kurulması gereklidir.
Bunlara ek;
Birçok yaratıcı çalışanın yan yana gelmesi yine inovasyon yaratmıyor. Yaratıcı beyinlerin sayısı zaten fazla değil. Bu kişileri destekleyen, onları doğru yönlendiren, tecrübeli çalışanlar, know-how’ı bilenler ve onları beraberce çalışmaya teşvik eden mekanizmalar kurulması gerekiyor. En önemlisi de “yaratan” parlak beyinleri çeşitli nedenlerle engelleyen kişilerin farkında olunması…
Rudolf Diesel
1913 yılının bir Eylül akşamı, Kuzey Denizi’nde, muhtemelen denize atlayarak intihar eden kişi, arkasında büyük bir borç bırakır. Her ne kadar ölümü, açıklığa kavuşamamış bir gizem olarak kalsa da, tuttuğu günlüğünde ölüm tarihi olan 29 Eylül, bir haç işareti ile noktalanmıştır. Ölüm ile sonuçlanan bu yolculuğa, İngiltere’ye, İngiliz Deniz Kuvvetleri için çığır açacak bir denizaltı çalışması için gidiyordu.
Bu kişi Rudolf Diesel’di.
1920 yılından sonra MAN firması tarafından başarılı bir şekilde ticarileştirilen dizel motorlar, çığır açan bir uygulama oldu. Ucuz yakıttan yüksek randıman sağlayan dizel motorlarının çalışma prensibi sayesinde günümüzde birçok araç üreticisi ve kullanıcısı, düşük yakıt tüketimi ve çevreye duyarlılık sağlayan dizel motorları tercih etmekte.
Ölümünden kısa bir süre önce bir arkadaşına; geleneksel yöntemlere başkaldıran biri olarak, başına gelenler konusunda dert yanan bir mektup yazar. Kaleme aldığı mektubunda bir şey icat etmeyi şöyle açıklar “İnovasyonun başarılı olması halinde bile, aptallık ve kıskançlıkla, uyuşukluk ve kötülükle mücadele etmek, sinsi direnç ve çıkar çatışmaları ile uğraşmak, insanlarla bu konuda savaşmak için harcanan korkunç süreler ve eziyet çekmek demektir.”
İnovasyon başarılı olsa bile uğraşmak zorunda olunan problemleri düşününce, inovasyona açık bir ortam yaratmak ve inovasyon eğilimli insanları kollamak ve teşvik etmenin ne denli önemli olduğu Diesel’in bu dizelerinden de net bir şekilde anlaşılıyor.