Dünyamızın karşı karşıya olduğu küresel iklim değişikliği felaketinin nedenlerinin, teknoloji ve teknoloji ile değişen yaşam şartları ve alışkanlıklarımız olduğu bir gerçek. Hiçbirimizin dışında kalamadığı tüketim odaklı yaşamlarımız kapitalist düzenin bir parçası. Çevreyi bozan kapitalist sistem, her şeyi ticarileştirebilen kapitalizm çevreyi ve çevrecileri yanına alacak bir yöntemle karbon borsasını da yarattı.
Her şey Yale Üniversitesi’nden bir grup idealistin fikri ile başladı. Küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçeve olan Kyoto Protokolü çerçevesinde kabul edilmiş bir sözleşme borsanın başlangıcı oldu. Bu protokolü imzalayan ülkeler, karbondioksit ve sera gazının ortaya çıkmasına neden olan diğer beş gazın salınımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa salınım ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz vermişlerdi. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere düşürmelerini gerekli kılmakta.
Kyoto Protokolü karbon salınımını azaltmak maksadı ile belirlenen üst sınırı aşan ülkelere sınırlama getirdi ve protokolü imzalayan ülkelere belirlediği üst sınırı aşan ülkelerin bir bedel ödemesini öngördü. Avrupa Birliği Salınım Ticareti yasasına ( EU ETS ) göre karbon salınım hakkının altında kalan ülke ve şirketler ise bu miktarları sınırları aşmış olan ülke ve şirkete satabilir hale geldi.
Öte yandan, ticareti çevreye yararlı teknolojiler üreten ve bu konuda AR-GE yatırımı yapan çevreci şirketler azalttıkları karbon kadar karbon kredisi satmaya hak kazanıyor. Bu kredileri, yasal yükümlülüklerini karşılamak isteyen ya da gönüllü olarak kredi almak isteyen kişi ya da kurumlar alıyor.
Karbon piyasası bu dinamiklerle 2005 yılında başladı. Ocak 2005 te 15 Avrupa birliği ülkesi birinci fazı kabul ederek enerji santralleri ve karbon yoğun fabrikalar tarzı büyük kuruluşların karbon salınımı tavanını belirledi. Şu anda bu ülkelerin sayısı 25 e çıkmış durumda. Birinci faz katılımcıların birbiri arasında ve Kyoto kapsamında geçerli kredilerle gelişmekte olan ülkelerle salınım ticareti yapmasına izin vererek başladı. 2005-2007 yıllarını kapsayan birinci fazda gerekli olan izinleri üye ülkelere ücretsiz olarak dağıtıldı buda fiyatlarda düşüşe sebep oldu. 2008-2012 yıllarını kapsayan ikinci fazda şirketler izinlerini açık artırma yolu ile almaya başladılar.
Almanya bu konuda başı çekiyor
Almanya emisyon borsasında geleceğe yatırım yapan bir ülke oldu doğru enerji yatırımları, akıllı pazarlama yöntemleri ile ülkeye yayılan güneş enerjisi ile üretim yapan küçük santrallerle bundan sonraki 10 yıl içinde en karlı duruma geçecek olan ülke gibi gözüküyor. Avrupa birliğine yeni katılım yapan ülkeler ise söz konusu kotaları aşmadıklarından Kyoto protokolü açısından herhangi bir tedbire gereksinimleri bulunmuyor.
2009 yılında Karbon borsası küresel ekonomik krize rağmen geçtiğimiz yıla göre %6 büyüyerek 144 Milyar dolarlık bir büyüklüğe erişti.
Avrupa birliği halen bu konudaki en büyük oyuncu; Karbon fiyatları 30 Avroya kadar tavan yaptı, daralan ticaret hacmi ile birlikte 8 Avroya düştü 2009 un sonuna doğru toparlayarak 12- 15 Avrodan işlem görmeye başladı. Karbon borsasının çıkış noktası olan Kyoto protolokü 2012 yılında geçerliliğini yitirecek, geçtiğimiz Aralık ayında hezimet ile sonuçlanan Kopenhag zirvesinden zorlayıcı kararlar çıkmaması karbon borsasını birkaç puan daha aşağı çekti.
ABD’de durum ne?
Kyoto ve EU ETS sistemlerini kabul etmesiyle, sıkı bir Üst Sınırı-ve-Ticareti sistemi uygulanmaya başlanan Avrupa ülkelerine karşın, Kyoto protokolunu imzalamayı reddeden ABD henüz sıkı yaptırım getiren ve sera gazını kısıtlayan yasalara tabi değil.
Ancak, dünyadaki sera gazı salınımının beşte birinden ABD sorumlu. Öngörülen üst sınır 2050 itibariyle 1990 yılındaki salınımının yüzde 80’ine denk geliyor. Bu üst sınır aslında küresel ısınmanın en kötü sonuçlarını engellemek için saptanan minimum miktar.
Goldman Sachs, JPMorgan, ve Morgan Stanley, çevre yatırım firmalarıyla beraber, EcoSecurities ve Natsource ile beraber 100 milyon dolarlık karbon kredilerini satmaya, almaya, yönetmeye ve reklamını yapmaya başladı.
Obama Hükümetinin gelişi ile bu konuda beklentiler arttı Barack Obama her ne kadar çok tatmin edici olmasa da Bush yönetimine oranla daha çevreci bir politika izliyor. Temiz enerji konusunda ciddi planlamaların yapıldığı toplantıda ABD, yarattığı karbon kirliliğini 2020 ye kadar yüzde 20, 2050 ye kadarsa yüzde 83 oranında azaltmayı hedeflediğini açıkladı. Kopenhag da yaptırımı olmayan kararlar çıkması ve ABD de Cumhuriyetciler ve bazı Demokratların yoğun muhalefeti nedeniyle karbon ticaretinden beklentiler eskiye oranla çok azalmış durumda.
Çevre Korumaya Pazar Mantığı İle Yaklaşmak Avrupa ve Amerika durum bu; bundan sonra karbon borsası geçerliliğini sürdürebilecek mi?
Avrupa birliği salınımlarını 1990-2020 döneminde % 20 hedefine ulaşmak durumunda. Uluslarası salınım ticareti birliği başkanı Henry Derwent’e göre üçüncü faz olan 2013-2020 döneminde salınım izinleri azaltılmalı, Avrupanın bu hedefi zorunlu olmamalı. Üçüncü fazda şirketlerin açık artırma yolu ile daha fazla izin satın alacakları varsayılıyor.
Çevreye salınan karbonun serbest piyasa ekonomisinin kendi dinamikleri içinde azalacağı varsayımı ile oraya atılan fikir çevreci yatırımları besleyerek sınırsız gidişi durdurabilecek mi? Yoksa sadece bazı ülke ve şirketlere yeni kazanç kapısı mı açacak?
Karbon borsası dolandırıcıların hedefi oldu
Karbon borsanının güvenilirliği bir grup dolandırıcının Salınım Takas Sistemini oluşturan ulusal kayıtlardaki kişisel hesaplara ulaşması ile kendi sistemi içinde de sorgulanır hale geldi. 28 Ocak’da bu tuzağa düşen takasçılar ve şirketler, internet jargonunda “phishing” olarak bilinen bir yöntemle sahte bir websitesine yönlendiriliyor ve güvenlik bilgilerini girmeleri isteniyordu. Dolandırıcılar bu yöntemle çalınmış sahte e- şifrelerle şahsi hesaplara girerek, çeşitli büyüklüklerde sera gazını temsil eden elektronik sertifika yarattılar. En büyük zararı Almanya yaşadı. Polis raporuna göre dolandırıcılar karbon permitleri için eklenen KDV yi devlete ödemeden ortadan kayboldular. Avrupa birliği hükümetleri sadece katma değer vergisinden 7.4 milyar dolar kaybetti.
Macar hükümeti “geri dönüştürdü”
Geçtiğimiz Mart ayında Macar hükümetinin yaptığı aslında bu sistemin Emisyon hacmini düşürmekten çok bir kazanç kapısına dönüştüğünün göstergesi.
Birleşmiş milletler tarafından Kyto protokolü ile belirlenen EU ETS kurallarına göre şirketler karbon salınım kotalarını yurt dışından ucuz karbon kredisi olarak artırabiliyor olması Macar hükümetine bir Pazar kapısı açtı, Macar hükümeti vermeyi kabul ettiği, 20 milyon Avro değerindeki krediyi kanundaki bir boşluğu kullanarak yeniden satarak “geri dönüştürdü”.
Kaynaklar: NewYork Times Green.Inc Column Fraud Besets EU Carbon Trade Systems
FT Column Carbon traders survives key test