Bazen bunu bilmek istersiniz:
“Ah karşımdakinin yalan söylediğini anlayabilsem!”
İş yaşamında 25 yılı devirdikten sonra kimin yalan söylediğini, kimin ‘mış gibi’ yaptığını çok iyi bilmeye başlarsınız ve adımlarınızı buna göre atarsınız.
Peki ya kendimize söylediğimiz yalanlar?
Yalanların en zor ortaya çıkanı ve farkına varılmayanı kendimize söylediğimiz yalanladır. Bu yalanlar kendi özel hayatımızı ve yakınlarımızın hayatını çekilmez kılarlar.
Kendimize söylediğimiz bir yalanı, başkalarına söylediğimiz yalanlarla karıştırdığımız veya öyleymiş gibi varsaydığımız çok sık olur. Ancak ikisinin arasında çok kritik bir fark vardır.
İkisi de yalandır ama, kendimize söylediğimiz yalanlar; bizim içten içe benimsediğimiz bahanelerimize diktiğimiz kıyafetlerdir. Gerçek olmadıklarını çok iyi bilsek de gerçekmiş gibi davranmaktan kendimizi alıkoyamadığımız kavramlardır.
Bir süre sonra o kadar benimseriz ki bu yalanları, gerçeğimiz olup çıkarlar. Başlarda, görüşmek istemediğimiz bir arkadaşımıza sunduğumuz “Çok yoğunum…” önermesi; biraz zaman geçtikten sonra “Niye bu kadar çok yoğun çalışıyorum? Bu paraya bu yoğunluk fazla değil mi!” gibi bir kişisel buhrana dönüşür. Buhran hissi baş gösterdiğinde kişinin karşısına aslında çok net bir çözüm çıkar fakat pek çokları, bu çözümü tercih etmez.
Dürüst olmak!
En basit açıklamasıyla: Dışarı çıkmak istemiyorsa, bunu böyle söylemeli insan.
Fakat ne yapılır genelde?
Çok yoğun olduğu işi değiştirmek için uğraşır. Değiştirebilenler, bir süre sonra o işlerinin de ne kadar yoğun olduğuna şaşırarak şahit olur. Oysa o tek çözüm, hâlâ onları beklemektedir.
Birisini beklettiğimiz zaman evden geç çıktığımızı itiraf etmek yerine “Trafik çok yoğundu!” demek gibi biraz da… Konu İstanbul’sa, trafik hep yoğun; evden geç çıkmayanlar istisnaî durumlar hariç hep dakiktir…
Bir yalanı, hayatınızdan ne kadar geç çıkarırsanız; bahaneler hep yoğun olacaktır…
İş hayatımızda durum nedir?
Bu soruyu kendime sorduğumda benim aklıma hemen gelen bazı örnekler şunlar oldu:
Yalan
“Bu konuyu düşüneceğim”
Bu konuyu düşüneceğim, demek birkaç anlama gelir.
Gerçek
“Hayır diyeceğim ama şu anda hayır demek için yeterli enerjim ve cesaretim yok.”
“Vereceğim kararın sonuçlarına katlanmak bana ağır geliyor, bu nedenle kararı geciktirerek durumdan kaçmak; bir süre daha bu konuyu düşünmek istemiyorum.”
“Olayı sürüncemede bırakmak istiyorum ve kararı başkasının vermesini, sonuçlarına başkasının katlanmasını istiyorum, umarım başarırım.”
“Konuyu daha fazla tartışmak istemiyorum ve karar vermeksizin konuyu kapatmak istiyorum.”
Yalan
“Bu işyeri çekilmez”
İyi bir iş bulur bulmaz hemen ayrılmak istiyorum.
Gerçek
Söylenmeyi seviyorum. Herhangi bir çözüm bulmadan söylenerek rahatlıyorum. İşimi gereği gibi yapmıyorum, o nedenle kendimi iyi hissetmiyorum.
Yeni bir iş bulmak için gerekli olan yetenek ve çabayı göstermek istemiyorum.
Yalan
“Çocuklarım ya da sizin için çalışıyorum”
Yoksa bir dakika daha durmaz emekliliğimi ister bir tatil kasabasına yerleşirim.
Gerçek
Çalışmayı çok sevmesem de işyerimdeki aidiyet duygusu hoşuma gidiyor. Emeklilik için hazır değilim, hele emekli maaşı ile yaşamaya hiç hazır değilim.
Çalışmayı, üretmeyi seviyorum, işimi seviyorum. Bahçe işi nedir bilmem, bugüne değin hiç yapmadım, böcekten solucandan falan hiç hoşlanmam.
Uzun süreli bir plan yaparak, bu kararlar doğrultusunda hareket etmek istemiyorum. Buna cesaretim ve çok fazla enerjim yok, sorumluluğu kendim almak istemiyorum.
Yalan
“Çok yoğunum”
Bu kadar yoğun olmasaydım, size şimdiye dek dönüş sağlamış olurdum.
Gerçek
İşleri doğru sıraya koyamadığım için, şimdiye dek yapmam gereken bu işi yapamadım; zaman kazanmam lazım.
Bu etkinliğe katılmak, dışarı çıkmak istemiyorum. İşimi bahane etmek de, işin kolayı!
Bu yazı, Dünya Gazetesi’nde 24 Kasım 2017 tarihinde yayımlanmıştır.