Nasıl Bir İK programımızın bu haftaki konuğu DeFacto CHRO’su Yeşim Çokeker. Yeşim Hanım Geleceğe Hazırlık hakkında konuştuk.
Ayşe Uça: Bütün bu başarının altında işleyen bir mekanizmanın olduğundan bahsettiniz, İnsan Kaynakları da bunun en önemli parçası. İnsan Kaynakları DeFacto’da nasıl bir konumda?
Yeşim Çokeker: DeFacto’ya başlarken beni en çok etkileyen şey İnsan Kaynakları yaklaşımı oldu. DeFacto 2011 yılında Mutluluk Müdürlüğü’nü Türkiye’de kuran ilk şirket oldu. Bu da kurum içindeki insan kaynağının önemini çok net ortaya koyuyor. Ben de bu ailenin bir parçası olduktan sonra bu durum çok samimi bir gayretle devam etti. İnsan kaynağı yönetim kurulumuz için kurum kültürünü oluşturmada her zaman en öncelikli konumuz oldu.
Ayşe Uça: Bir yandan geleceğe de yatırım yapıyorsunuz, öte yandan; motivasyonu, mutluluğu, yaratıcılığı, üretimi canlı tutuyorsunuz. Dijitalleşme, uzaktan çalışma, mağazalara ulaşım bunlar da kolay değil. Bunları bir de sizden dinleyelim.
Yeşim Çokeker: Pandemide her sektörde olduğu gibi perakende sektöründe de büyük bir paradigma kırılması yaşadık. Pandemiden çok önce esnek çalışma modelleri gündemimizdeydi. Erken gelme, geç çıkma gibi durumları da kurumun içerisine transfer edebilmiştik ancak bir perakende şirketinin tamamen uzaktan çalışabilmesini mümkün görmüyorduk. Pandemide bunun olabileceğini gördük. Pandemi süreci hepimize çok kıymetli bir öğrenme yolculuğu oldu ve kendi içimizde bir öz değerlendirme yaptığımızda bu süreci gönül rahatlığıyla ‘iyi yönettik’ diyebiliyoruz. DeFacto olarak bir komite kurduk; İSG, risk yönetimi, insan kaynağı gibi unsurlarda çok hızlı kararlar aldık. Komite başkanımız, bütün kararları uygulama yetkisiyle komitenin başındaydı ve bizim için her zaman sağlık öncelikliydi. Her kurumun sistem, süreç, otomasyon, yapay zeka gibi kavramlarda olgunluk düzeyleri çok farklı. Evden çalışırken işi takip edebilmek için iyi bir sisteme, iş takip platformuna ihtiyacımız vardı. Bu teknolojilerin halihazırda kurumumuzda olması bizim açımızdan işin en olumlu tarafıydı. Teknolojinin bu denli ilerlemesi ile uzaktan çalışma geriye döndürülemez bir hal aldı, teknoloji ve otomasyon hayatımıza girdi ve yetkinlikler değişmeye başladı…
“Fijital Mağazacılık”
Ayşe Uça: Pandemi mağazacılık için bir kırılma. Çünkü mağazalar kapalı, satış yok. Sonrasında büyümenin de etkisiyle dijital satış tarafına bir yönelim oldu. Siz ne dersiniz?
Yeşim Çokeker: Fiziksel ve dijital mağazacılığın birleşimine Fijital Mağazacılık diyoruz. Bu dönemde en çok online büyüme hız kazandı. Bu bir yandan da mağazadaki arkadaşlarımın dijital yetkinliklerinin dönüşmesi süreci demek oluyor. Müşterimiz online bir şekilde siparişini veriyor, gidip mağazadan alıyor ya da mağazaya gidip bedenini bulamıyor ve onlinedan sipariş veriyor. Mağazacılık biraz da deneyim mağazacılığına dönüşmeye başladı. Biz de özellikle bu dijital uygulamaları bir akıllı mağaza konseptinde bir araya getirerek müşterilerimize deneyim fırsatı yarattık. Akasya AVM’de konsept bir mağaza açtık. O mağazada akıllı kabinlerdeki dijital aynalarla ürünlerin deneyimlenebileceği, ürünü fiziksel deneyimleyebildiği ancak online satın alma yaptığı, robotların yer aldığı bir mağaza olarak kurguladık. Buradaki müşteri deneyimiyle ilgili öğrenimlerimizi de mağazalarımıza adapte etmeye çalıştık. Depomuzda da yüzde 100 akıllı, tam otomasyon sistemi mevcut. Yetkinlik dönüşümü için bunun önemine inanıyoruz. Eskiden depoda çalışan arkadaşlarımızın fiziksel yetkinliklerine çok ihtiyacımız vardı. Ancak akıllı depoyla birlikte çalışanlarımızın yetkinlikleri gelişerek otomasyonu yöneten arkadaşlara dönüştü.
Ayşe Uça: Bir yandan da çalışanları ve onların yetkinliklerini dönüştürmeye çalışıyorsunuz. Buradaki projeleriniz neler?
Yeşim Çokeker: Amerika’daki bazı uygulamaların izdüşümü bizim gibi kültürlerde farklı olabiliyor ve bazı çalışmaları ise biz ülkemizde çok daha güzel uygular hale geliyoruz. Ülkemizde özellikle İnsan Kaynakları tarafında ileride uygulamalara sahip olduğumuzu düşünüyorum. McKinsey’nin Türkiye özelinde hazırlanan İşimizin Geleceği raporunu oldukça önemsiyorum. Raporda Türkiye’nin otomasyon ve dijital dönüşümünde ortalama yüzde 20-25’lik bir otomasyon seviyesini gerçekleştirdiği senaryoda otomasyon ve teknolojik dönüşümün geleceğine baktığımızda sadece 2030 yılı için çok çarpıcı rakamlar ortaya çıkıyor. 2030’a kadar 7,6 milyon işin ortadan kaybolarak yeni işe dönüşebilecek, 8,9 milyon yeni iş oluşabilecek,1,8 milyon da adını henüz bilmediğimiz tamamı yeni işlerden söz ediliyor. 3,1 milyon net iş artışı potansiyeli mevcut. Bu dönemde yetenek dönüşümü çok hızlı olacak. Ciddi bir dönüşüm hayatımıza girecek. Teknolojik yetkinlikler ön plana çıkacak, yüzde 63 oranında teknolojik becerilere ihtiyaç duyacağız. Temel yetkinlikler biraz daha geri plana düşecek gibi görünüyor. Bu veriler, bizim gibi İK profesyonellerine stratejilerimizi, iş yapış modelimizi, müşterilerimizin beklentilerini ve aynı zamanda kurum kültürümüzü tekrardan yapılandırma fırsatı veriyor. Biz de işimizin geleceği takımını kurarak stratejik iş gücü planlamasına ve yetenek dönüşümüne odaklanıyoruz.
“Bütün bu dönüşümlerin merkezinde İnsan Kaynakları var”
Ayşe Uça: İnsan Kaynaklarını yönetim kurulunda dinliyorlar mı?
Yeşim Çokeker: DeFacto’da Yönetim Kurulumuzla birlikte Yönetişim Komitemiz bulunuyor. Yönetişim Komitemiz ben dahil, Yönetim Kurulu Başkanımız, Yönetişim Komitesi Başkanımız, CEO’muz dan oluşuyor. Bütün İK süreçlerini bu seviyede bir stratejik planda yönetiyoruz. Her ne kadar sistem, süreç, teknoloji desek de dönüşümlerin merkezinde “İnsan” var. Bu yetkinlik dönüşümünün de ötesinde aslında yeteneklerin kazandırılması, şirket kültürüne adaptasyonu, çalışma arkadaşlarımızın mutlu ve gerçekten anlam bularak çalışmasını sağlayacak, potansiyellerini performansa dönüştürebilecek yeni nesil uygulamaların da kurum içine alınabilmesi anlamına da geliyor. Dolayısı ile İK olarak bu dönüşümün tam kalbindeyiz ve her şey bununla birlikte örüntüleniyor.
“Öğrenme müthiş bir performans açığa çıkarıyor”
Ayşe Uça: Bu bayrağı devralmadan önce neredeydiniz, ne yapıyordunuz, kariyer yolculuğunuz nasıldı?
Yeşim Çokeker: Perakende ile başlayan yolculuğum ilerleyen yıllarda eğitim ve gelişime evrildi. Daha sonra tekrar perakendeye döndü. Ben Astronomi ve Uzay Bilimleri mezunuyum, uzay bilimine çok meraklıyım. Sonrasında formasyon eğitimi aldım ve matematik öğretmeni oldum ama mesleğimi yapmadım, yalnızca staj dönemini geçirdim. Halihazırda bir perakende firmasında çalışıyordum. Burada şunu keşfettim; yabancı markaları Türkiye’ye getiriyorduk ve onları da mağazada anlatmamız gerekiyordu. Müşteri segmenti değişince müşteri danışmanının bunu çok iyi anlıyor ve ürünü çok iyi anlatıyor olması gerek. Müşteri danışmanlarımızla temas ederken bilginin gücünü ve yarattığı farkı gördüm burada öğrenme odaklı arka planımın çok katkısı oldu. Gördüm ki öğrenme ve gelişim müthiş bir performans açığa çıkarıyor, ciddi bir potansiyeli performansa dönüştürüyor. Sonrasında işimi, 10 yıllık kariyerimi bıraktım ve yeniden ikinci bir kariyer inşa ettim. Bir eğitim-danışmanlık şirketinde sektörün önde gelen bir çok kurumuna eğitim verdim ve sonra yolum DeFacto’yla kesişti. Yolumuz eğitmen olarak kesişti lakin o dönem masanın diğer tarafına geçmek için teklif aldım. Masanın diğer tarafında DeFacto Akademi’yi kurma sürecini üstlendim. 2016 yılında DeFacto Akademi’yi kurduk. Aynı zamanda Mutluluk Müdürlüğü görevini de üstlendim.11 yıl içerisinde aldığım işe alımdan, yetenek yönetimine bir çok farklı sorumlulukla birlikte kariyerim kendisini şu anki noktaya getirdi.
“Sıra dışı bir başarı hikayesi sıradan bir performansla ortaya çıkmıyor”
Ayşe Uça: DeFacto aslında Türkiye’nin gururu firmalardan biri. ‘Bir tekstil markası yaratamadık’ diye hep konuşuyoruz ama DeFacto kendi kategorisinde dünya çapında da oldukça iyi durumda. Bu konudaki strateji nasıl?
Yeşim Çokeker: DeFacto, 2004 yılında kurulan, çok genç bir marka. 2005’te ilk mağazasını açıyor. Bu yolculukta kurumsal yönetişim yapısının olması fark yaratıyor. Yönetim kurulunda da sektör bağımsız çok deneyimli, stratejilerimizi hayatımıza geçirmemize çok katkı sağlayacak duayen yönetim kurulu üyelerimizle birlikte bu süreci ilerletiyoruz. Bu yolculuk bizim için de globalleşme yolculuğu. Markaların Türkiye’den dünyaya açılması bizim açımızdan çok değerli. Türkiye olakark bir tekstil cennetiyiz, aynı zamanda da çok ciddi firmalara üreticiyiz.
DeFacto olarak bugün 100 ülkede online ve offline mağazalarımızla hizmet veriyoruz. Bu gerçekten büyük bir başarı hikayesi, ben de bu başarı hikayesinin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. 2014 yılında DeFacto’ya başladığımda yöneticilerimizle oryantasyon görüşmelerimizi yapıyorduk. Herkes, “Ben DeFacto’ya başladığımda 3 mağazası vardı, 120 kişiydi…” diyordu. Neden bunu böyle dillendiriyor diye düşünüyordum başlarda. Bunu anlamam çok geç olmadı çünkü işinizi müthiş bir tutkuyla yapıyorsunuz. Markayla birlikte siz de büyüyorsunuz, o başarı sizin de bir parçanız olmaya başlıyor, tutkunuzun sonucunu görüyorsunuz ve bundan dolayı bağlılığınız artıyor. Sıra dışı bir başarı hikayesi sıradan bir performansla ortaya çıkmıyor.