“Değişmek ve dönüşmek zorundasınız”
Nasıl Bir İK programımızın bu haftaki konuğu Ford Otosan Dönüşüm Lideri Erhan Köseoğlu. Erhan Bey ile dönüşüm liderliği ile ilgili konuştuk.
Ayşe Uça: Otomotiv sektörü içinde çok zorluk barındıran bir sektör. Sizin açınızdan heyecan verici mi?
Erhan Köseoğlu: Gerçekten heyecan verici, değişmek ve dönüşmek zorundasınız. Artık kaynaklarımız daha kısıtlı; enerji ise dünyadaki bütün dengeleri belirleyen en önemli faktör. Dolayısıyla bu enerjiyi ne kadar, nasıl tükettiğiniz, nasıl ürettiğiniz çok değerli. Artık yaptığımız şeyin adı araba veya otomobil değil, dört teker üzerinde giden bir bilgisayar. Dolayısıyla yaptığımız şeyin bağlantılı olma ve teknolojiye ayak uydurabilme becerisi çok önemli. Öte yandan kullanıcıların deneyim beklentisi değişiyor. İnsanlar araç sahibi olmak istemiyor, araç kullanmak istiyor. Dolayısıyla bir şeyi paylaşma fikri daha cazip geliyor.
Bununla birlikte dünyanın makro ekonomik dengeleri de pandemiyle birlikte bambaşka bir boyuta ulaştı. Tedarik ekosistemimiz çok kritik ve otomotiv endüstrisi tamamen bunun üzerinde yaşayan bir sektör. Ancak güvenilir, yeterli kalitede ve yeterli hızda size tedarik sağlayabilen partnerlerinizle bu işte başarılı olabilirsiniz.
Ayşe Uça: 5 bini ofis çalışanı olmak üzere 20 binden fazla çalışanı olan bir şirket olarak büyük çaplı bir sektörde değişimi düşünmek ve buna liderlik etmek nasıl bir şey?
Erhan Köseoğlu: Değişmek ve dönüşmek insanı çok yükselten, enerjisini değiştiren çok değerli kelimeler ama beraberinde getirdiği birçok zorluk da var. Çünkü bir değişimi ya da dönüşümü mümkün kılabilmek için önce değişmek ve dönüşmek konusunda sizin kişisel olarak bir niyetinizin olması gerekiyor.
Ford, Ford Otosan yüzyılı aşkın bir geçmişe dayanıyor, bu çok değerli. Aslında Rahmetli Vehbi Koç’un yolları Ford’un bir bayiliği ile kesişmiş ve oradan Ford Otosan üst üste son 8 yıl otomotiv endüstrisinde ihracat şampiyonu olduğu bir şirket haline dönmüş. Bu çok heyecan verici bir hikaye, bu hikayenin içerisindeki aktörlerden bir tanesi olabilmek; ekiplerimiz, takımlarımız ve liderlerimizle bu değişimi mümkün kılabilme gayreti içerisinde olmak çok özel ve değerli ama kolay değil. Değişmek ve dönüşmek süreklilik arz eden bir kavram, o momentumu yakalayabilmek için dönüşüm enerjisini hep canlı tutmak gerekiyor. Bu; tüm süreçlerin, organizasyonun ve liderlerin dönüşümüyle mümkün olabilir. Böylece şirket, değişen dünyaya daha iyi uyum sağlayabilecek ve sürdürülebilir bir başarı elde edebilecektir.
“Dönüşüm, zorluklarla yüzleşmeyi gerektiriyor”
Ayşe Uça: Üst yönetim çevik yaklaşımı benimseyebilir veya siz bunu kişisel olarak benimseyebilirsiniz ama bunun tüm organizasyonda düşünce biçimi olarak benimsenmesi çok zor. Siz ne düşünüyorsunuz?
Erhan Köseoğlu: Ben farklı ülkelerde, farklı kültürlerde, farklı şirketlerde ve endüstrilerde dönüşüm yolculuklarının bir şekilde içinde bulunma fırsatı elde ettim ve gördüğüm en ortak yanılgı şu: değişmekle dönüşmek aynı şey değil. Kelime olarak bazen birbirinin yerine kullanıyoruz ama değişim ve dönüşüm bambaşka şeyler. Değişim, aslında sizin ne kadar uyum sağlayabildiğiniz, esnek olabildiğiniz, onu ne kadar içselleştirebildiğinizle ilgili. Dönüşüm dediğiniz zaman o biraz köşeleri sivriltiyor. Biraz daha zorluklarla yüzleşmeyi gerektiriyor. Çevik dönüşümün adı o yüzden ‘Çevik Dönüşüm’, çevik değişim değil. Çünkü bugüne kadar doğru bildiğiniz pek çok şeyden vazgeçmeye hazır olmanızı istiyor. Şirketin bütün DNA’sına nüfuz edebilmesi için çok daha bütünsel, çok daha ihtiyaca göre şekillenebilen, duruma göre farklılaşabilen bir değişim ve dönüşüm yöntemi gerektiriyor.
Değişim ve dönüşüm diye ayırmamın sebebi ise şu: Değişim yönetimi dediğimizde işin içinde daha fazla insan bulunur. Çünkü insan değişmeden sistem değişmiyor, davranış değişmeden kültür değişmiyor. Dönüşüm dediğimiz zaman onun içinde insanın tek başına değişmesi yetmiyor, aynı zamanda süreçlerinin, organizasyonlarının, kültürünün ve liderliğinin yeniden değişmesi gerekiyor. Çok daha bütünsel bir dönüşüm yolculuğundan bahsetmek gerekiyor ve bu da iddialı olmasının yanı sıra cesaret ve tutarlı planlama gerektiren zor bir şey.
Ayşe Uça: Ford Otosan çok büyük bir yapı, bu yapıda çevik dönüşümü gerçekleştirmek kolay değil. Otomotiv sektörü de çeşitli zorluklar içinde çünkü oyunu tamamen değiştirme yönünde olan bir Tesla var. Ford Otosan’ın bu anlamda başka bir dönüşümü var mı?
Erhan Köseoğlu: Sadece iş yapış şekli ya da organizasyon açısından değil, kültürün ve liderliğin de konunun içerisinde olduğu, beraberinde bunun sürdürülebilirliği konusunda dönüşümü yönetebilme kabiliyeti açısından dünyadaki ender örneklerden bir tanesiyiz, bunu çok rahat söyleyebilirim. Tesla zaten çevik doğmuş bir şirket. Biz şirket olarak yüzyıllık bir geçmişi olan, endüstrinin ender örneklerinden biriyiz. Bununla birlikte başka bir alternatif yok, bu yola girmek durumundasınız çünkü girmediğinizde reaksiyon hızınız düşüyor ve sizden daha hızlı reaksiyon veren her oyuncu bir tehdit haline geliyor.
“Çeviklik sanılanın aksine hızlı olabilmek değil yavaş olmaktır”
Ayşe Uça: Hem ulusal hem uluslararası birçok kurumsal müşterimiz var. Onların da kendi iş süreçlerini görmüş oluyoruz ve çoğunlukla gördüğümüz şey, bizim Türkiye’de Avrupa’dan çok daha atik olduğumuz. Bu durum Ford Otosan için de geçerli mi?
Erhan Köseoğlu: Ford Otosan, otomotiv endüstrisi içinde değerli bir örnek. Beraberinde Ford’la Ford Otosan arasındaki iş birliğinin bir parçası olarak buradaki organizasyonun esneklik, kendi kaynaklarını yönetebilme kabiliyeti, hızlı ve yenilikçi olabilme becerisi Ford ekosistemi içinde önemli örneklerden bir tanesi. Hatta Ford Otosan’ın üretim ve mühendislik kabiliyeti Ford Motor Company içerisindeki önemli referanslardan bir tanesi. Buradaki uzmanlığını Ford’un diğer ekosistemlerine yansıtabilmesi konusunda da önemli iş birliklerimiz var. Ford markasıyla üretilen her beş araçtan yaklaşık bir tanesi Ford Otosan tarafından üretiliyor, bu çok önemli bir misyon.
Türk kültürünün güzel tarafı, hayatımızda adaptasyon yeteneğimizi besleyecek değişken çok fazla. Hayatımızda o kadar fazla değişken var ki bir Avrupalının ömrü boyunca yaşayabileceği değişkeni biz belki bir haftada yaşıyoruz. Dolayısıyla bu kadar değişkenliğin olduğu bir ortamda ister istemez adaptasyon becerileriniz yükseliyor fakat çeviklik aslında sadece çabuk olmakla, hızlı adapte olabilmekle ilgili bir şey değil. Çeviklik sanılanın aksine hızlı olabilmek değil yavaş olmaktır. Çünkü ne kadar yavaşlarsanız hangi yönde hızlanmanız gerektiğinin kararını daha doğru verirsiniz. Türkiye’deki öncü şirketlerin bunu idrak edebilmesi dünya pazarlarında bırakmak istediğimiz ayak izi açısından çok belirleyici.