Ekonomideki gelişmeler, küresel serbest rekabet piyasasına oldukça bağlı. Küçük istisnalar dışında kapılarını kapatmak ve bu piyasaya direnmek neredeyse imkansız. Piyasa kendi kuralları içinde evrimleşerek ilerliyor. Dev şirketler artık devletlerden daha etkili konumlara geliyor ancak bu gelişme bile bir anlamda kendileri tarafından durdurulabilir ve yönlendirilebilir bir konu değil. Serbest piyasa bir olgu ve kazanan hep serbest piyasa. Şirketler kendi adlarına ancak bu değişimden etkilenmeyecek şekilde konumlanabilir ( kısa bir süre ) veya değişimi sarmalayabilir ya da  bu değişimi ivme olarak kullanabilir.

Örneğin robotların gelişimini durdurabilir miyiz?

Robot teknolojisinin gelişiminden endişe duyan Elon Musk bile bunu yapmaya kadir değil ne yazık ki.

Durum böyle iken açıkça görünen piyasa tehditlerine rağmen değişime direnen kurum kültürleri halen fazlası ile mevcut. Hareket yeteneğini ve esnekliğini kaybeden bir çok kuruluş içinde değişimi engelleyen mekanizmalar kurulu. Yaratıcı yıkımı desteklemek ve ona göre pozisyon almak yerine değişime direnmek ve bu konuda sadece geçici tedbirlerle ilerlemek artık mümkün değil. Ancak geleneksel büyük firmalar çeşitli kontrol sistemleri katmanlı onay mekanizmaları ile değişim dürtülerini kendi içlerinde yok eden bir sisteme sahip. Yönetimler geleceği yaratmak yerine gelecekten kendilerini korumak adına hareket edebiliyorlar. Organizasyonu koruma dürtüsü geleceği görmelerini engelleyen bir perde oluyor. Büyük kuruluşlar içinde yaratıcı yıkıma kendi kendine direnen bir güç kurulmuş bir mekanizma gibi işleyebiliyor. Değişim isteyen bir kişi veya ekip bu mekanizma tarafından dışlanıyor ya da işlevsizleştirilebiliyor.

Kurumlar kendi içinde yaratıcı yıkım yaratmalıdır

Kurumlardaki kontrol süreçleri bir yandan kurum sürekliliğini sağlarken bir yandan onları yavaşlatıyor.. Kişisel verilerin korunması konusunda çıkan kanun ve uygulamalar örneğin, bir yandan bir koruma getirirken diğer yandan bir çok aksiyonu durduran ve KVK ya uygun mu diye düşündüren, raporlama yaptıran bir sistem.. Sürdürülebilirlik ilkesi içinde hareket eden büyük kurumlar ise konuyu harfiyen uygulamaya çalışacaktır. Büyük kuruluşları yavaşlatmaya yetecek bu uygulama start-uplar için göz ardı edilecek konular olacaktır. Büyük organizasyonların bu nedenle sistemin kontrol süreçlerinin gerekli olanlarını geliştirmek, gereksiz olanlarını yok etmek üzere kurulu olması şarttır.

Değişim kültürü yaratmak mümkün mü?

Değişim kendi içinde oldukça sübjektif bir konu herkes değişime razı olabiliyor, sıra kendini değiştirmeye gelene kadar. Bu noktada kişi özelinde değişime direniş başlıyor. Değişim kendi konfor alanımızı ya da düşünce sisteminizi tehdit ettiğinde değişim karşıtı olabiliyoruz. Kurum kültürünün değişime direniş yaratanları kıracak bir biçimde değişmesi gereklidir.

Aykırı Düşünce

Başta kulağa saçma sapan veya olanaksız gelen düşüncelerle toplantıları domine eden personeller her firmada vardır. Fakat bir düşünün: O fikirler olmasaydı, yeni kapılar nasıl açılırdı? Yaratıcı düşünceyi teşvik edin. Bırakın, sizi dönüştürsün.

Hızlı Uygulama

Eli hızlı, düşündüğüyle hareketleri koordine çalışan personeller; bu dönüşümde en çok ihtiyacınız olan kişiler olacak. Yeniliklere çabuk adapte olabilen, kendi zihninden de yaptığı işe ufak da olsa detaylar katan bu isimleri çalışmalarınızın odağına yakın bir konumda tutun.

Kontrollü Yaratıcı Yıkım

Değişime ayak uyduracakken, değişemeyecek şekilde bozulmak da mümkün. Bu yüzden, hiçbir dinamiğin temelinden sarsılmasına izin vermeyin. İşler, bilginiz doğrultusunda ilerlesin. Fakat çalışanlarınızın inisiyatif almalarına da izin verin.

Kurum kendi içinde onu canlı kılacak mikropları barındırmalıdır. Yoksa evrimleşme süreci zayıf ve dirençsiz olanı çok hızlı bir biçimde yok edecektir.

Üç Adımda “Yaratıcı Yıkım”

İktisat biliminin dinamiklerini belirleyen isimlerden birisi olan Joseph Schumpeter’a göre “yaratıcı yıkım”, ekonomik büyüme ve teknolojik değişimle beraber gelişen doğal bir sonuç olacaktır. Peki yaratıcı yıkımın üç unsuru nedir?

  1. Eskiyle yeni değişir.

Yeni şirketler, işleri sektörün eskilerinden birer birer kapmaya başlar. Teknolojideki yenilikler, mevcut beceri ve makineleri işe yaramaz hâle getirir.

  1. Korku ve muhalefet başlar.

Bütün bu süreçler sonrasında, yeniliklere duyulan korku ve yer yer sert muhalif çıkışlar başlar. Ekonomik gelişmelere dair ciddi anlamda ayak diretilir.

  1. Kaybedenler belirlenir.

Bu gelişimle beraber, net bir sınır çizilerek kaybedenler belirlenir. Yeniye ayak uyduramayan, tahtını kaptıran, yolundan edilenler birer birer belirginleşir.

Örgü Makinesi ile Yaratıcı Yıkım İlişkisi

Gündelik hayatta kullandığımız veya nadiren başvurduğumuz aletlerin, Sanayi Devrimi başta olmak üzere pek çok gelişmeyle beraber dünyaya yayıldığı malumunuz. Örgü makinesinin hikâyesi ise, başlı başına bir yaratıcı yıkım örneği.

William Lee isimli bir girişimcinin, giyim sektöründeki el emeğinin hem maliyet hem zaman konusundaki külfetine karşılık geliştirdiği çığır açıcı düşünce sonucu bu fikrin peşinden Londra’ya gitmesiyle başlıyor hikâye. Kraliçe I. Elizabeth ile görüşme yapabilmek umuduyla gittiği Londra’da makineyi kurmak için bir bina kiralayan Lee; danışma meclisi üyeleriyle tanıştıktan sonra kraliçeyle bir görüşme ayarladı. Ancak kraliçenin hedefi yüksek bulması ve insanların işlerini elinden alacağı düşüncesiyle patente onay vermemesiyle birlikte Lee, Fransa’ya gitti. Orada da başarısızlığa uğradıktan sonra tekrar İngiltere’ye dönerek I. Elizabeth’in halefi I. James’ten patent istedi.

Bu hamlesi de başarısızlıkla sonuçlandı.

Ve böylece örgü makinesi, yaratıcı yıkım konusunda pek çok tezi ve akademik çalışmayı temellendiren bir hikâyeye sahip oldu!

Bu yazı, Dünya Gazetesi’nde 19 Ocak 2018 tarihinde yayımlanmıştır.