Bu yazı Dünya Gazetesi’nde 2 Haziran 2017 tarihinde yayımlanmıştır.

Bugüne değin kaç kriz yaşadınız?

Geriye dönüp düşünün, kaç kez ekonomi haberlerini korku ve endişe ile karışık bir heyecanla okudunuz?

Eğer yaşınız 35’in üzerinde ise en azından üç krizi bizzat değil ama ikinci elden yaşamışsınızdır. Gazetelerin ekonomi bölümleri çeşitli gösterge analizleri ile genellikle işlerin bundan sonra nasıl daha kötü gideceğini anlatırlar.

Kriz çeşitli kılıklarda gelebilir. Çoğunlukla siyası dalgalanmalar, afetler, terör veya başka sosyoljik olaylar sonucu krizler yaşanır. Yalnızca ekonomik olmayabilir. Büyük şirketler içinde yaşanan skandallar, kaybedilen mahkemeler yada sadece ekonomik krizin yansılamaları sonucu kriz yaşarlar. Biz bunları kayıtsızca gazetede okurken, şirket büyük bir ateş topu içindedir. Bu krizi bazen dümeni kırıp yönetebilirler, bazen ise yönetimler tepe taklak olur, tabular yıkılır, çok güçlü olduğunu düşündüğünüz idol şahsiyetler birer birer herhangi bir kişiye dönüşerek ayrılır.

Her ne kadar (ve iyi ki) gazetelerin sayfalarını süslemese de bizler de gerek kişisel gerekse kendi organizasyonumuzda krizler yaşarız. Bu bazen ailesel bir sorundan ya da kişisel zayıflıklardan kaynaklanan bir kriz olabilir. Kriz hangi nedenle yaşanırsa yaşasın, yönetilmesi oldukça güç bir şey, özellikle de krizin içinden geçerken.

Bu ateş topunun içinden geçerken krizi fırsata çevirin gibi bir mottoyu duyduğunuzda bunu söyleyeyen kişiyi boğmak istediğiniz oldu mu? Benim oldu, gerçekten bunu yapmak istedim. O yüzden yönetim sunumlarında sıkça bahsedilen bu konuyu hızla geçiyorum.

Çıkış yolları var mı?

Tabi ki var

İşte sizi kriz sırasında ayakta tutacak, kriz sonrası güçlenmenizi sağlayacak üç öneri.

Kriz ile tam anlamıyla yüzleşmek

Bu en zor olanıdır, görmek istemediğimiz bir durum vardır. Krizin ne kadar derin olduğunu görmek, zararı bilmek ve en kısa zamanda idrak etmek en iyisidir. İdrak etmek derken tam anlamıyla içselleştirmekten söz ediyorum. Öyle yöneticiler ve kişilerle karşılaşıyoruz ki 10 yıl önceki bir krizi bile halen idrak etmemiş

durumdalar. Bu kişileri bilirsiniz, zengin değillerdir artık ama zengin gibi yaşamaya devam ederler, özel şöförleri halen işten çıkmamıştır, belki yatını halen elde tutmaya çalışıyor yada pahalı zevklerinden vazgeçmiyordur. Ölçek yaşantıdan yaşantıya değişir, belki kendisi için yönetilmesi zor olan evini bırakamamak gibi daha makul durumlar için de geçerli olabilir. İşinden çıkarılmış bir kişinin halen apartman aidatı yüksek bir siteyi karşılamaya çalışması gibi, bir durum. İdrak edilmiş, planlanmış ve bu hareketin souçları hesaplanmışsa hiç sorun değil, nasılsa krizden çıkacak ve durumu toparlayacaksınız. Burada anahtar kelime durum acı geldiği için kabullenmemek sonu hazırlayan bir başlangıçtır.

Durumun gerektirdiği akisyonları almak

Bir kere durumu idak etmişsek ve dramatizasyon yapmayı ağlayıp sızlanmayı bırakmışsak gerisi çok kolay gelecektir. Krizi günlük hayatımızın olağan akışını durdurarak, konfor alanımızı bırakarak yönetiriz. En sıradan küçük keyiflerimizi bile geriye atmak durumunda olabiliriz belli bir süre. İşte bu tam anlamıyla bir zaruretler seviyesidir.

Sadece zaruri olanlar yapılır, yalınlaşılır. Lüx olan, gereksiz olan, olsa çok hoş olan herşey hızla bırakılmak zorundadır. Bunu yapmazsak alışkanlıklarımızı daha alt seviyede zaruri seviyelerden bırakmak zorunda kalabiliriz. Krizi çok iyi yöneten ve çeşitli manevra ve taktiklerle yine suyun yüzüne çıkan kişiler olsa da enerjinin korunumu yasası gereğince hiçbirşey yoktan var olmayacak ve bir zaman yok olmayacağını düşünerek bu belayı bir başka kurum yada kişiye aktardığına emin olabilirsiniz.

Krizin yönetimi sadece başımızdaki belayı ya başkasına aktarır ya da belli bir süre daha uzaklaştırır. Aslolan konunun üzerine giderek, aslında ne yapmamız gerektiğini, nasıl yapmamız gerektiğini ve ne zaman yapmamız gerektiğini öğrenmek ve bunu harfi harfine uygulamaktır.

Fazla kilo ve hareketsizlikten dolayı bir hastalığa yakalandığınızı belki bir kalp krizi geçirdiğinizi düşünün artık yaşantınızı eskisi gibi sürdiremeyecek bir noktaya geldiğinizde durumu kabullenmek ve yaşantınıza bakmak, bu krizden çıkmak için yeme şeklimizi, yaşama şeklimizi ve belkide yerimizi hatta düşüce şeklimizi değiştirmek zorundayız. Bunları harfi harfine disiplin içinde yapmazsak pabucun pahalı olduğunu biliyoruzdur artık. Bu durumda haydi akşam çıkalım ve birer kadeh atalım diyen arkadaşlarınıza dur demek hatta çevrenizdeki arkadaşlarınızı yeniden gözden geçirnek gerekli olabilir.

Krizden çıkacak dersleri almak

Büyük krizler içlerinde çok büyük fırsat barındırırlar. Büyük düşünür Dalai Lama’nın da söylediği gibi “kaybettiğinizde, dersi kaybetmeyin” (İngilizcesi daha çarpıcı: When you loose don’t loose the lesson) asıl önemli olan budur.

Kriz hem kurumsal hem bireysel anlamda aslında var olan zayıflıklarımızı görünür kılar, gözler önüne serer. Sağlam olmayan bir kurumsal sistemde zayıf halka veya halkalar hep vardır. Ama bütün içinde kaybolur ve fazla dikkati çekmez. Kriz oluştuğunda ve bu anlamda objektif bir gözlem yaptığımızda bu zayıflıkların uzunca bir süredir var olduğunu acı acı gözlemleriz.

Bir şirketler grubunda uzunca bir süredir zarar eden ve bütün içinde gözden kaybolan yapılar, aslında organisazyonu aşağı çekerler. Kriz bu hava boşluğundan içeri girebilir ya da bu boşluk, krizi derinleştirebilir. İyi çalışmayan departmanlar kriz sırasında ortaya çıkarlar. Bir şirketin tahsilatında olan kontrol problemi ayan beyan oradadır ama kriz anına kadar gözden kaçmış veya kaçırılmıştır. Bazı kuruluşların krizden yaralanarak eleman çıkarması veya farklı şekillerde krizi bahane etmesi başlı başına etik olmayan bir durum. Bunların bahsini bile açmıyorum. Burada krizin görünür kıldığı zayıflığı görmek, bu yönetim açığını düzeltmek için harika bir olanak sunar bize. Bir önceki krizde farkedip düzelttiğimiz hatalı alanlarımız bir sonraki krizi çok daha kuvvetli karşılamamıza neden olabilir.

Bu durumda bu kutsal krizi selamlamak ve bize zayıflıklarımızı düzeltme fırsatı verdiği için teşekkür etmek gereklidir.

Dersi Kaybetmemek

Dalai Lama’nın “Kaybettiğinizde, dersi kaybetmeyin” sözü, bizdeki bir müsibet bin nasihatten iyidir sözünü andırsa da ders almak başka bir şey.

Bir beladan ders almamışsanız bunu tekrar etme eğilimi içinde olursunuz. Başarısızlıktan korkmayın. Zorluklar, başarının habercisidir. Büyük başarılar, hatalar ve iniş-çıkışlar olmaksızın gerçekleşmezler. Krizlerden derslerimizi hızlı almak gerekiyor. Zayıflıklarımızı fark ettiğimiz zaman, geri dönüşü ve düzeltmeleri ne kadar hızlı yaparsak hedeflediğimiz başarıdan daha fazlasını elde etmek için de o kadar zaman kazanmış oluruz.

Haliyle her ne kadar hedeflediğimiz noktaya ulaşmışsak da; başarısızlık veya hayal kırıklığı olmadan, belki birazcık da tesadüfen, elde edilen başarıların deneyim açısından zorluklarla elde edilmiş başarılar karşısında zayıf kaldığını söyleyebiliriz. Oysa bir ders alınacaksa, bu dersi en iyi öğrenecek kişi olduğumuz kadar bu dersi en iyi verecek kişinin de biz olmamız gerekmez mi?